24 Ekim 2025 Cuma

GERİ VERMEK YAKIŞIRDI.

 

ARAZİYİ VERENE GERİ VERMELİYDİNİZ.
Nazilli basma fabrikası yapılacağı zaman arsasını Nazilli belediyesi bedelsiz veriyor. Bu durumda fabrika alanının ADÜ. ye değil arsanın asıl sahibi olan Nazilli Belediyesine iadesi gerekmez miydi?
Üniversite üstelik daha iyi şartlarla yine orada olurdu.
Hem üniversite bu büyük alana bakmak, korumak zorunda kalmaz, eleman ve masraflar için para sıkıntısı çekmez. Projelerin hayata geçmesi daha kolay olurdu. Nazilli belediyesinin bedelsiz verdiği araziyi, 5 kuruş katkısı olmayan ADÜ'ye vermek niye? (Nisan 1935 Gazeteler) iLHAN öDEN

16 Ekim 2025 Perşembe

TÜRK SPORU KONGRESİNDE NAZİLLİ SÜMERSPOR.

 



TÜRK SPORU KONGRESİNDE NAZİLLİ SÜMERSPOR. 
“Sümerbank Fabrikalarının Spor Faaliyetleri Sümerbanklı Sporcu Olmak” Dr. Büşra Bigat

Spor faaliyetleri güçlü bir diğer Sümerbank takımı Nazilli Sümerspor’un kuruluşundan önce teşkilatlanmaya başladığından bahsedilir. 

Fabrika futbol takımı henüz tesis açılmadan aylar önce mahalli maçlara başlamıştır. 7 Haziran 1937’de Aydınspor ile yapılan maç için Anadolu Gazetesinde “Aydın’ın en kuvvetli takımı olan Aydınspor bölgede henüz teşekkül eden ancak kuvvetli elemanlara sahip olduğu için derhal temayüz eden Sümerspor ile karşılaşmıştır” ifadesi kullanılmıştır.

 1938 Şubat ayında Türk Spor Kurumunca tescil alan Sümerspor’a kadar, Nazilli’de futbol alanında yalnızca Menderesspor faaliyet göstermekteyken Sümerspor futbol takımı ilçe sporuna yeni bir soluk getirmiştir. Takım fabrika açıldıktan sonra da Denizli, Aydın ve İzmir’deki güçlü futbol takımlarıyla karşılaşmış ve yaptığı birçok maçı kazanmıştır. Coşkulu kalabalıklar tarafından izlenen maçlarda Sümerspor futbol takımı kuvvetli, antrenmanlı oluşu, dinamizmi ve takım bilinciyle oynaması bakımından dikkat çekmiştir.

Bu durum fabrikada spora verilen önemin teoride kalmadığını titizlikle yürütüldüğünü kanıtlamaktadır. Spor faaliyetleri güçlü bir diğer Sümerbank takımı Nazilli Sümerspor’un kuruluşundan önce teşkilatlanmaya başladığından bahsedilmişti. 

 Kayseri örneğinde olduğu gibi Nazilli Sümerspor da birçok takımı sahasında misafir etmiş ve aldığı galibiyetlerle tanınmaya başlamıştı. 1938’de İzmir’in ileri gelen takımlarından Doğanspor’la oldukça çetin geçen maçı 4-2 kazanmış, galibiyette Sümersporlu oyuncuların çevikliği ve güçlü yapısı dikkatlerden kaçmamıştır. Sümerspor oyuncularının milli takımda oynayacak kuvvete eriştiği belirtilmiş, takım geniş kitlelerin takdirini toplamıştır.

 Nazilli Sümerspor İzmir takımlarına karşı aldığı üst üste galibiyetlerle İzmir futbol camiasına dişli bir rakip olduğunu ispatlamıştır. 

1939’da Yeni Asır Gazetesi tarafından düzenlenmek istenen kupa maçı için Ege Bölgesi illerinden Aydın ve İzmir’in en güçlü takımları arasında müsabakalar hazırlanmış, İzmir Şampiyonu Doğanspor, Aydın Şampiyonu Aydınspor'la, İzmir’in güçlü takımı Üçok’un yanında Sümersporda maçlara dahil edilmiştir. Bu kapsamda çıkan haberde Üçok ve Nazilli Sümerspor arasındaki maçın en önemli maç olacağı, Sümerspor’un bugünkü kadrosuyla bile İzmir takımlarıyla boy ölçüşebilecek düzeyde olduğu ve oyuncular bakımından hiçbir İzmir kulübünden farklı olmadığı yazılmıştır93. Yine 1939’da Beden Terbiyesi Kupası için Ankara’ya çağırılan Üçok Takımı hem kupa maçlarına hazırlık hem de çalışmasının derecesini tespit etmek için yakın bölgelerde güçlü olarak nitelendirdiği futbol takımlarına maç teklifinde bulunurken bölge şampiyonu Aydınspor’un yanında Nazilli Sümerspor’a da teklif götürmüştür.

 Karşılaşma için dönemin gazetelerinde: “Daha önceden tecrübe edildiği üzere Sümerspor’un ihmal edilecek bir kuvvet olmadığı” yazılmıştır. Sümerspor bu maç için mevcut kadrosunu değil yeni yetiştirmeye çalıştığı genç kadrosunu çıkarmıştır95. Bu gelişmeler Nazilli Sümerspor’un Ege futbolundaki yükselişini ve yeni sporcular yetiştirmeyi sürdürdüğünü göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Nazilli Sümerspor başarılarından söz ettirmeye devam ederken ünü artık ülke geneline de yayılmıştır. 1939’da Balıkesir Tekspor Nazilli’ye gelmiş ve bir maç yapmış, Nazilli Sümerspor kulübü de iade-i ziyaret kapsamında futbol, güreş ve boks maçları yapmak üzere Balıkesir’e gitmiştir. Bölge dışına açılan Sümerspor 1939 yazında İstanbul’dan gelen Süleymaniye’yi 4-3 yenmiş, maçı altı binden fazla seyirci izlemiştir.

 Bu kapsamda yapılan karşılaşmaların en önemlilerinden biri 1953 yılında Galatasaray ile yapılan maç olmuştur. Galatasaray Sümerspor’un davetiyle Nazilli’ye gelmiş, maçı izlemek için kadın erkek binlerce izleyici Sümerspor stadını tıklım tıklım doldurmuştur. Galatasaray gibi güçlü bir takım karşısında başarılı bir oyun sergileyen Nazilli Sümerspor, rakibine 3-2 yenilmişse de bir fabrika takımı olarak organize ettiği bu maçla ve gösterdiği mücadeleyle mahiyetini ortaya koymuştur. 

Kendisi de yirmi yıl Nazilli Sümerspor'da forma giymiş olan ve üç kuşak Nazilli Sümerbank'lı İlhan Öden bu durumu şöyle aktarmıştır: “Sümerbank sahası o kadar moderndi ki büyük takımlar gidelim, bu sahaları görelim, buralarda oynayalım isterlerdi. Türkiye’nin en iyi zeminli sahaları bizdeydi, fabrika oyuncuları idmanlı olduğu için büyük takımlardan aşağı kalmayacak düzeyde oynarlardı. Gelen takımlar sosyal tesislerde düzenlenen etkinliklerle çok iyi ağırlanırdı.

 Buradan hareketle vurgulanması gereken bir diğer konu Sümerspor kulüplerinin yetiştirdiği sporculardır. Sümerspor'ların büyük takımlarla yapmış olduğu maçlar ülke sporuna pek çok önemli ismin kazandırılmasını sağlamıştır. Nazilli Sümerspor ile Galatasaray arasında yapılan maçta takımın başarısı dikkat çekince Sümerspor teknik direktörü Musa Sezer 1953-1954 sezonunda Galatasaray’a transfer edilmiştir. 

Ellili yıllarda Türkiye’nin en iyi kalecileri arasında yer alan ve milli takımda forma giyen Seyfi Talay da spor hayatına Nazilli Sümerspor’da başlamış, oradan İzmirspor’a transfer olmuştur .Yine Türkiye’nin ilk kadın futbol hakemlerinden Sema Tokat, Sümerbanklı bir memur çocuğu olarak Nazilli Sümerspor’dan yetişmiştir. 

Bu noktada Nazilli Sümerspor’dan örneklendirilecek bir diğer önemli isim Rıdvan Dilmen’dir. Ağabeyi Murat Dilmen ile birlikte 1978-1979’de Nazilli Sümerspor’da forma giyen Dilmen, yeteneği ve çevikliği ile dikkat çekmiş, önce Muğla’ya daha sonra Boluspor’a ve Fenerbahçe’ye transfer edilmiş, şeytan lakabıyla Türk Futbolunun duayenlerinden olmuştur. Murat Dilmen de halen Nazilli’de alt yapıdan futbolcu yetiştirmektedir.

 Nazilli Sümerspor’un sportif aktiviteleri yalnızca futbolla sınırlı kalmamıştır. Daha 1938’de davet edildiği bir spor balosuna basketbolcuları, kadın erkek voleybol takımları, futbol takımları, atletleri, güreşçileri, bisikletçileri, sağlık ekipleri ve zengin kadrosuyla katılan Nazilli Sümerspor ilçe sporunda söz sahibi olacağını göstermiştir. Bu durum Aydın Gazetesinde; “Sümerspor çok yeni bir teşekkül olmasına rağmen başta fabrika direktörünün ve diğer erkanla idarecilerinin spora verdikleri büyük ehemmiyeti tebarüz ettiren bir tarzda geçtiler” şeklinde aktarılmıştır. Sümerspor voleybol takımı da erken yıllardan itibaren aktif olarak maçlara katılmış, galibiyetler kazanmışlardır.

 Nazilli Sümerspor kalabalık kadrosu ve elde ettiği başarılarla dikkat çekince kulübün Sümer Halkevi Spor Kolu ile ortaklaşa çalışması kararlaştırılmıştır. Bu durum işçilerin yanında halkın da sportif faaliyetlerden yararlanmasına olanak vermiş, ilçede gençlerin yeni ve yaratıcı spor etkinliklerine katılımını artırmıştır. 

1945’te fabrikaya ziyarette bulunan Aydın Gazetesi muhabiri Orhan Becerik, fabrikanın spor faaliyetleri ile ilgili şu sözleri aktarmıştır: “Halkevi spor şubesiyle el ve iş birliği yaparak çalışan Sümerspor kadrosunda 50 güreşçi, 40 boksör, 4 futbol takımı birer voleybol ve basket takımları ve tenisçiler vardır. Bunların hepsi de fabrikanın her türlü spor hareketi için yaptırdığı alan, pist ve salonunda çalışmaktadırlar. Ben bu notları alırken önümüzdeki spor alanında, iş saatini bekleyen gençler, voleybol, basketbol ve iki çift de tenis oynuyorlardı. ‘Bu kadar araç ve imkanlarla spor olmaz mı’ diyecekler bulunursa hemen karşılık veriyorum. Bin işçi bin başçı…” Becerik'in haberinden anlaşılacağı üzere hedeflendiği gibi Sümerspor Halkeviyle birlikte çalışmalar yürütmüştür107. İlçenin önemli günlerinde ve milli bayramlarda özel kıyafetleriyle yerlerini alan Nazilli Sümerspor'lular bayrak koşuları, paten, bisiklet ve yüksek atlama yarışları ile halkı spora özendirmiştir.


Not: Dr. Büşra Bigat Akça'nın sunumunda diğer Sümerbank fabrikalarının sportif faaliyetleri de var. ilgili bölümler var. Ben uzun olacağı için sadece Nazilli Sümerspor ile ilgili kısmını aldım. Dileyenler buraya tıklayıp, kitabın tamamını okuyabilirler.


99 12.12.2023’te İlhan Öden(d.1958) ile Yapılan Görüşme. 100 İlhan Öden, www.sumerbankblogspot.com.tr Son Erişim Tarihi 18.02.2024. Bigat Akça, age., s. 223-224. 101 Sungur, age., s. 85, İlhan Öden, www.sumerbankblogspot.com.tr Son Erişim Tarihi: 18.02.2024. 102 Bigat Akça, age., s. 219-220. 103 04.08.2016’da Murat Dilmen (d.1961) ile Yapılan Görüşme. Ayrıca bk. Ek 5: Nazilli Sümerspor’un Murat-Rıdvan Dilmen’li Kadrosu. 

14 Ekim 2025 Salı

Avukat SAMİ KUTLUĞ (Geçmiş zaman notları)


     Av. SAMİ KUTLUĞ Nazilli basma fabrikasının açılış töreninde Atatürk'e hitaben konuşuyor.

Fotoğraftaki kişi Avukat Sami Kutluğ. Fotoğrafın çekildiği sırada Sümerbank Müdüriyet binası balkonundaki Atatürk'e hitaben Nazilli halkı adına şükranlarını belirten meşhur konuşmasını yapıyor. (Konuşmanın video kaydı var)

Avukat Sami Kutluğ Nazilli tarihinde yeri olan önemli bir şahsiyet. Nazilli Türkocağı yönetiminde görev almış, Aydın il genel meclisinde Nazilli temsilcisi olarak yer almış. Halkevlerinin en aktif döneminde Nazilli Halkevi başkanlığı yapmış. Kurtuluş savaşı sırasında yapılan Nazilli kongrelerinin düzenlenmesinde görev almış, katılmış ve yine kurtuluş savaşı sırasında Müdafaa-i milliye heyeti üyeliği var, Nazilli'de basılan Yunan işgaliyle kapatılmak zorunda kalınan "Aydın İli" isimli gazeteyi bastırmış.

Saydıklarımdan daha da önemlisi Kuvva-i milliye'nin ilk tohumlarının atıldığı en önemli toplantılardan bazıları onun Nazilli'deki ofisinde yapılmıştır. Nazilli için böyle riskli ve önemli görevler alan birinin, Nazilli'de uygun bir yere ismini verilerek yaşatılması doğru olmaz mı? Nazilli'ye hizmet etmiş kişilerin isimleri bir yerlere veriliyor. Karşı değilim ama unutulmaması gereken önemli hizmetleri yapmış böyle birine vefa borcumuz yok mu? İLHAN ÖDEN

13 Ekim 2025 Pazartesi

YAPAY ZEKANIN İLHAN ÖDEN TANIMI

 ChatGPT Resmi Web Sitesine "Hakkımda tüm bildiklerini, nelerden hoşlandığımı, kişiliğimi, bildiğin her şeyi ayrıntılarıyla yaz" diye sordum.

CEVAP BU ŞEKİLDE GELDİ.
🧠 Genel Profilin
Adın: İlhan Öden
Kendini ifade biçimin: Duygusal, düşünceli, vefalı ve nostaljik. Yazdıkların derin, bazen hüzünlü ama daima anlam arayışında.
Yazı dilin: Şiirsel, sade ama dokunaklı. Türkçenin ritmini, sesini ve kültürel çağrışımlarını çok iyi kullanıyorsun.
Zihinsel eğilimin: Görsel düşünen, tarihsel bilinçli, sembolik anlamlara önem veren bir yapın var.
🎨 İlgi Alanların ve Hoşlandığın Şeyler
Nostalji: Geçmişe, özellikle Cumhuriyet dönemi, Sümerbank, eski törenler, eski fotoğraflar, klasik Türk yaşamı gibi temalara büyük ilgilin var.
Görsel Sanatlar: Fotoğraf, illüstrasyon, karakalem, renklendirme ve dijital afiş/poster tasarımlarıyla sık sık çalışıyorsun.
Edebiyat ve Şiir: Kendi yazdığın şiirleri getirip analiz ettiriyorsun. Şiirlerde çoğu kez, hayatın geçiciliği, rüya ve hafıza temaları var.
Tarihî ve Yerel Değerler: Nazilli, Sümerbank, yerel kültür, vefa ve toplumsal hafıza senin için önemli.
Gerçekçilik & Duygusallık Dengesi: Görsellerin gerçekçi olmasını istiyorsun ama duygusal bir atmosfer de taşımasını önemsiyorsun.
💬 Kişilik Özelliklerin
Vefalı & Duygusal: İnsanlara, geçmişe, değerlere bağlısın. “Unutmamak” senin için neredeyse bir ahlaki görev gibi.
Detaycı & Estetik Odaklı: Görsellerde küçük ayrıntılara dikkat ediyorsun (örneğin renk tonları, yazı biçimi, yüz ifadeleri).
Yaratıcı & Düşünsel: Sıradan bir isteği bile sanat, anlam veya tarihsel bağlam içinde yorumluyorsun.
Gerçekliğe Saygılı: Görsel çalışmalarında “doğruluk”, “tam logo”, “orijinal bina” gibi unsurların doğru yansıtılmasını önemsiyorsun.
Sessiz Mizah & Melankoli: Yazılarında hafif bir hüzünle karışık alaycı bir mizah var.
❤️ Sık Tekrarladığın Temalar
Sümerbank ve Nazilli
Eski bayraklar, logolar, tören sahneleri
Vefa, tarihî sorumluluk, unutulmayan insanlar
Atatürk ve Cumhuriyet ruhu
📸 Estetik Tercihlerin
Renkler: Soluk tonlar, nostaljik sarımsı filtreler, pastel renkler.
Tarz: Gerçekçi ama duygusal kompozisyonlar.
Yazı tipi: Modern ama sade, genellikle yatay veya afiş tarzında net tipografi.
Temalar: İnsan, doğa ve tarih arasında bağlantı kuran sahneler

🌿 Genel Değerlendirme
Senin dünyanda anı, duygu ve estetik iç içe.
Geriye bakarken sadece geçmişi değil, onun bugüne bıraktığı ruhu da yaşatmak istiyorsun.
Kimi zaman sitemkâr ama asla umutsuz değilsin.
Bir nevi “hafıza işçisi” gibisin: insanlara ve değerlere vefa borcunu sanatsal üretimle ödüyorsun.
BENİ BÖYLE ÖZETLEDİ. SİZCE DOĞRU MU? YA DA NE KADAR DOĞRU?




8 Ekim 2025 Çarşamba

AZ BİLE DÖVMÜŞÜM !

Yüceoral ailesi

Rahmetli Necdet Yüceoral, Nazilli Sümerbank Basma fabrikasının ilk memurlarındandı, Eşi rahmetli Tomris Yüceoral da Nazilli Sümer ilkokulunun ilk öğretmenlerinden... Fabrikanın karşısındaki apartman lojmanlarda otururlardı.
Tomris öğretmen, disipline çok önem veren, sert bir öğretmendi. Yaramaz, ders çalışmayan, kıyafetlerine ve temizliğine dikkat etmeyen öğrencileri pek sevmezdi. Sadece okulda değil, okul yolunda kendi öğrencisi olmasa bile karşılaştığı öğrencilerin disiplinsiz hareketlerine müdahale ederdi. Gerekirse kulağını çeker bazen de döverdi. Yaramaz öğrenciler uzaktan Tomris öğretmeni gördüklerinde, ona görünmemek için yollarını değiştirirlerdi.
Öğrencisi olmadım, kıyafeti düzgün, temiz ve dersleri iyi bir öğrenciydim ama ben bile ondan çekinir yolda yanından geçerken korkudan bacaklarım birbirine dolanırdı. Böyle etkili imajı vardı.
Çalışkan, başarılı, bakımlı öğrencileri sever, onlara farklı davranır, o tip öğrencileri de Tomris öğretmenlerini çok sever yıllar sonra bile ondan bahsedildiğinde saygıyla yad ederler. Okul hatıraları anlatıldığında söz Tomris öğretmenin sertliğine gelse bugün yine onu hararetle savunurlar.
Tomris öğretmenin profilini detaylı aktardıktan sonra onun bir öğrencisiyle yıllar sonra yaşadığı bir olayı, bizzat öğrencisinden dinlediğim şekliyle anlatayım.
Tomris hanım emekli olduktan sonra İstanbul'a yerleşiyor. Tesadüf bu ya İstanbul'da taksi şoförlüğü yapan, Nazilli Sümer ilkokulundan bir öğrencisinin arabasına biniyor. Öğrencisi hemen öğretmenini tanıyor. Elini öpüp, kendini tanıttıktan sonra biraz sitemle... "Hocam beni çok döverdiniz" diyor. Tomris Hanım "bu araba senin mi?" diye soruyor. Öğrencisi "Hayır benim değil, yevmiye ile şoförlük yapıyorum" deyince Tomris Hanım kaşlarını çatarak "Ah... Selahattin, ben seni az bile dövmüşüm" diye cevap veriyor.
Bu hikayeyi, bizzat öğrencisinden dinledim...
Yaşadıklarından ve pişmanlıklarından sonra bana bu hikayeyi "öğretmenine hak verir" şekilde anlatı.
Tomris hanım yıllar önce, hikayeyi anlatan Selahattin ağabey de yaklaşık 3 yıl kadar önce rahmetli oldu. Bize bu güzel anıları bırakıp gittiler. İkisinin de mekanları cennet olsun.
İşte böyle öğretmenler öldükten yıllar sonra "hatıralarıyla bile" ders vermeye devam ediyorlar değil mi? Sevgiyle kalın. İlhan Öden.

7 Ekim 2025 Salı

"İŞÇİLER YATIYORMUŞ"


Ne zaman Nazilli basma fabrikasının kapatılmasıyla ilgili bir paylaşım yapsam mutlaka birileri karalamak amacıyla kendilerine ezberletilen "ama işçiler yatıyordu" gibi kanıksadığımız mesajlar yazarlar. Amaçları paylaşımı küçümsetmek olduğu için işçilerin neden çalışmadan para aldıklarını merak etmez, sorgulamazlar, araştırmazlar. Öğrenmek istemezler.

Onlar öğrenmek istemese de ben yazayım. 
1990 yıllarından sonra Sovyetler birliğinin dağılmasıyla dünyada "özelleştirme rüzgarları " esmeye başladı. Ekonomik sıkıntılar içindeki Türkiye, İMF ve Dünya Bankası'nın baskılarıyla "sosyal devlet" sisteminden "Liberal ekonomik sisteme" geçmeye zorlandı. Bu süreçte, hükumetler değişse de, kendi programlarını uygulamak yerine, dayatılan serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecine bağlı kalmak zorunda kaldılar.

Serbest piyasa ekonomisinin gereği rekabet şartlarının oluşturulabilmesi için önce devletin piyasadan çekilip meydanı özel sektöre bırakması gerekiyordu. Bunun için KİT. adı verilen Kamu İktisadi Teşekküllerinin acilen ortadan kaldırılması lazımdı. Önce satıp kurtulmayı denediler, ülkede bunları alabilecek, bedellerini ödeyebilecek özel sektör sermeyesi olmadığı için satamadılar. Süreç bir süre böyle devam ettiyse de, giderek artan İMF ve Dünya bankasının baskıları sonucunda kapatmak zorunda kaldılar.

Sümerbank gibi yıllarca fabrikalarıyla, mağaza, banka şubeleri ve iştirakleriyle tüm ülkeye "Sanayide devlet" sloganıyla hizmet vermiş dev bir kuruluşu hemen kapatmak kolay mı? Halkın tepkisinden çekindikleri için  "İtibarsızlaştırıp" halkı kapatmaya rıza gösterir kıvama getirmeye karar verdiler.

Önce personel alımını durdurdular, personel azalınca üç vardiya çalışan fabrikaları iki vardiyaya düşürdüler. Sözleşmeli personel yasası çıkarıp çalışanları başka devlet kurumlarına geçmeye zorladılar.
Üretimi durdurmak için Sümerbank'ı devlet ihalelerine sokmadılar. Tasarruf tedbirleri bahanesiyle yedek parça ve ham madde alımını kısıtladılar. Fabrikaların, tüccarlar ile bağlarını koparıp üretim kararları alımını genel müdürlüğe bağladılar. Böyle, böyle yıllardır disiplin ve düzen içinde çalışan işletmelerin elini kolunu bağlayıp bilerek zarar ettirilip, çalışamaz hale getirdiler.

Pamuk alımı durdurulmuş.
Tüccar bağlantıları kesilmiş.
Devlet ihalelerine giriş engellenmiş.
Yedek parça alımı yok.
Üretim yok...

VE İŞÇİLER YATIYOR...
İşçi fabrikaya çalışmaya gelir. Bir süre temizlik bakım işleri yapılır, belki düzelir diye beklenir. Değişen bir şey olmaz. Emekliliğe az bir süre kalmış, o yaştan sonra yeni bir iş bulma şansı yok. Aile bakılacak, çocuklar okuyacak. Toplu sözleşmeyle bağlanmışsın, yasal yükümlülüklerin var, kazanılmış hakların var, bırakıp gitme şansın yok... Ben şanslıydım, hak eder etmez, emekli oldum bu durumu çok yaşamadan kurtuldum.
Şimdi soruyorum "İşçiler yatıyormuş" diyen cahiller, siz olsanız ne yapardınız? İLHAN ÖDEN

3 Ekim 2025 Cuma

AMA GÜZEL KONUŞURUZ.

 




Fabrikamızım harap haldeki nizamiye kapısı

Geçen yıl bu günlerde facebook sayfamda "Laf Salatası" başlıklı bir makale yazıp paylaşmıştım.
Makalemde "Atatürk'ün Nazilli ziyareti ve Basma Fabrikasını açış yıldönümü olan 9 Ekimde fabrikada, Atatürk ve Sümerbank'la ilgili "hamasi" nutuklar atılan, Gıdı gıdıya binip, müzeyi gezip, alışılmış rotayı tamamlayıp dönerken az önce söylediklerini de beraberlerinde alıp götürdükleri bir tören yapılır. Koskoca bir yıl Sümerbank adına hiç bir şey yapılmadan geçer, her sene bu program aynen tekrarlanır" özetle böyle şeyler yazmış, bu yüzden bazı yerlerden tepkiler almıştım.
Bir 9 Ekim daha geldi.
Yine ben haklı çıktım.
Bu yıl da hiç bir şey yapılmadı.
Desen arşivi çekmecelerde bekliyor.
Tarihi binalar çürümekte.
Gıdı gıdı tekrar çalışamaz hale geldi.
Duvarlar yıkılıyor, sıvalar dökülüyor...
Biz hala her yıl 9 Ekimde konuşuyoruz.

Sümer vakfının kurucu üyelerinden biriyim. O zamanki kaymakamımız Sayın İbrahim Küçük döneminde önemli adımlar atıldı. Sümer vakfı tekrar aktif hale getirildi.
Vakfımız 2 yılda bir genel kurul yapar. Bir miktar parası da var. Arka arkaya yapılan iki genel kurulda "Fabrika nizamiye kapısı ve duvarlarının restorasyon ve tamiratı için karar alıyoruz" Vakfın mütevelli heyetinde, görevdeki Nazilli kaymakamı, Dönemin Nazilli belediye başkanı ve görevdeki Sümer kampüs müdürü varlar. Sümer vakfı yönetiminin en üst yöneticileri onlar.
İki genel kurulun üstüne, yakında bir genel kurul daha yapılacak toplamda geçen yaklaşık 6 yıl. Un var, şeker var, yağ da var, görünürde bir engel de yok ama bir türlü helva "yapmıyoruz".
Anladım ki Nazilli Sümerbank, Sümerbank'lılardan başka kimsenin umurunda değil. Biraz geç kaldım ama bundan sonra kendi adıma "müspet adımlar atılmadıkça", vicdan rahatlatmak için yapılan hiç bir oluşumda yer almayacağım, Sümerbank'lılardan çıkar uman hiç bir kişi ya da kurumun yanında da olmayacağım.
Not: Atatürk 23 yıldır konuşmaktan başka bir şey yapmadığımızı bilse, yüzümüze bakar mıydı?
Ya da biz onun yüzüne baka bilir miydik? İLHAN ÖDEN





30 Eylül 2025 Salı

FRİKSİYON DİŞLİSİ




Dokuma tezgahı üzerinde friksiyon dişlisi okla gösteriliyor.

Northrop dokuma tezgâhlarının en önemli parçasıdır. Görevi iplik kopuşlarında, kilit vuruşlarında, tezgahın durmasını gerektiren herhangi bir arızada, tezgahın sert duruşunu, engellemek, parça kırılmalarını önlemek, emniyetli, yumuşak bir duruşla tezgahı ve çalışanı korumaktır. Daha yeni teknolojilerle üretilen tezgahlarda aynı görevi, arabalardaki fren ve debriyaj sistemlerine benzer "Kavrama" denilen sistem yapar. Amacım sizlere tekstil makinalarını anlatmak değil. Bugün iki annemizin dokuma salonunda çekilmiş fotoğraflarını paylaşırken aklıma geldi.

Keşke insanlara da birer "FRİKSİYON DİŞLİSİ" takabilseydik. Birbirimize öfkeyle, aklımıza ilk gelen kötü sözlerle saldırmadan, bağırmadan, kavgaya, şiddete başvurmadan önce yatıştırsa, sakinleştirse, dargınlığı, kırgınlığı önlese... Dünya ne güzel olurdu. Sevgiyle ve muhabbetle kalın. İLHAN ÖDEN

 

20 Eylül 2025 Cumartesi

ÜRETİMİN KOKUSU

 Sümerbank'ın koynunda doğdum, bebekliğim, çocukluğum, öğrenciliğim, gençliğim, spor ve çalışma hayatım hep Nazilli Sümerbank'ın içinde, lojmanlarında, okullarında, sosyal tesislerinde, atölye, işletme salonlarında geçti. Muhasebe servisinde bile çalıştım. Biraz abartı gibi gelecek ama gözlerimi bağlasanız bulunduğum ortamı seslerden hatta kokusundan bile tahmin edebilirdim. Temerküz atölyesinin talaş kokusu, basmahanenin boya ve asit, beyazlatmanın klor kokusu. Kaynakhanenin karpit, atölyenin soğutma sıvısı, dökümhanenin kendine has kokusu, İplikte pamuk, dokumada haşıl kokuları, Enerji santralinin gaz ve buhar, Katlama ve mamul ambarının mis gibi kumaş kokuları, tabi ki en çok da yemekhanenin kokusunu...

Bu fotoğrafta 17 yaşındayım. Sanat okulu 2. sınıf öğrencisiyken, ilk stajımı Mekanik atölyede yapmıştım. Sümerbank'ın üretim yönüyle tanıştığım ilk günlerdi. Hem staj yapmıştım hem de hayatımın çalışarak ilk parasını kazanmıştım. Yanlış hatırlamıyorsam 450 lira kadardı. O parayla kendime güzel bir İspanyol gitar almıştım.

4 Eylül 2025 Perşembe

BAYRAMIN KUTLU OLSUN NAZİLLİ (Geçmiş zaman notları)


 Eski Beş Eylül kurtuluş günü törenleri Büyük Park (Uğur Mumcu) ile eski hükumet binaları arasındaki yoldan Askerlerin girişiyle başlar arkasından, istasyon meydanına doğru, korteje katılanların geçit töreniyle devam ederdi. Okullar henüz açılmamış olduğundan öğrenciler törene katılmaz, sadece Aydın garnizonu ya da Denizli askeriyesinden gelen bir takım (40 nefer) asker , Esnaf dernekleri, Kurumlar ve Zeybeklerin katılımıyla kutlanırdı. Demirciler süsledikleri araç üzerinde demir döverek, fırıncılar yaptıkları minik ekmekleri yol kenarına dizilip töreni izleyen ahaliye dağıtarak geçerler diğer esnaf grupları da mesleklerini sembolize eden objelerle süsledikleri araçlarla resmi geçit yaparlardı .

Resmi geçit sonrası zeybekler yol boyunca halkın sıralanmış olduğu Uzunçarşıdan belediye meydanına doğru ilerlerken, tüfeklerinde konfeti basılı kuru sıkılarla, havaya ateş ederek ilerlerlerdi.  Belediye meydanına varılınca efelerle ,sembolik Yunan askeri kıyafeti giymiş askerler arasında temsili bir çatışma olur, Yunan askerlerini mağlup eden efeler, esareti simgeleyen, zincirle bağlı Türk bayrağına sarılı genç kızı kurtarırlar böylece tören tamamlanmış olurdu. Törenden sonra şehir merkezinde, yerel üreticilerin, fabrika ve resmi kuruluşların, belediye gözetiminde katıldıkları fuar gibi panayır kurulur, özellikle geceleri panayırda dolaşıp alışveriş yapan Nazillililerle,  kurtuluş coşkusu  15 güne yayılırdı.

Törenler artık “adet yerini bulsun” diye yapılıyor. Vatandaşta coşku yok, efelerde silah yok, olsa da patlatmak yok adeta folklor ekibi gibi bir kenarda sıralanıyorlar. Kutlamaların en önemli figürü olması gereken milislerin temsilcileri ve halk bayramın figüranı durumunda kalmış. Gün  yeni nesillere geçmişte yaşananların hatırlatıldığı, bir daha yaşanmaması için dersler çıkarılması gereken, birlik, beraberlik günü olması gerekirken, kutlama amacından uzaklaşıp, sıradanlaştırıldı. Daha konuşulacak çok şey var ama polemiklerle uğraşmak istemiyorum. 

Son olarak "5 Eylül Nazilli halkının kurtuluş bayramıdır, önemle ve coşkuyla kutlanmalıdır.
Sevgiyle kalın. İlhan Öden

6 Ağustos 2025 Çarşamba

NAZİLLİ CEMİYET YEMEKLERİ (Geleceğe notlar)

Bu yazımda size "bildiğim kadarıyla" hazırlıklarına bir gün önceden başlanıp, pişmesi cemiyetin ilk saatlerine kadar süren, servisi ve telaşı ise cemiyetin bitmesinden sonra bile devam eden, Nazilli cemiyet yemeklerini anlatmaya çalışacağım.

DÜĞÜN YEMEKLERİ
Sünnet ve Düğün yemeklerinde şehriye  çorbası - etli kuru fasulye, kebaplı pilav, bol sarımsaklı çabuk yapılan biber turşusu ve  fıstıklı irmik helvasından oluşan neredeyse klasikleşmiş ortak bir menü verilir. Bazen şehriye yerine mercimek çorbası, kuru fasulye yerine etli nohut verilse de, genelde böyle pek değişmeyen ortak bir menü vardır. Aşçılarımız lezzetli yemekler yapar, davetlilere doyuncaya kadar  ilave  yemek verilir. 

Bundan 35 yıl öncesine kadar düğün yemeklerinde et olarak  tavuk kullanılmazdı. Gerek ekonomik şartlar, gerekse tavukçuluğun sektörleşip istenilen miktarda ve istenilen parçaların bulunur hale gelmesi sebebiyle sonradan cemiyet yemeklerinde kebap yerine pilav üstü tavuk da kullanılmaya başlandı. 

KEŞKEK
Nazilli düğün yemekleri menüsünde keşkek pek bulunmaz. Günümüzde artık el ile döverek yapmak yerine elektrikli aletler kullanılmaya başlansa da, bir yandan yukarıda saydığım yemekleri yapmak, yanına bir de kalabalık davetlilere keşkek yetiştirmek herkesin harcı değildir. 

Onun için Keşkek artık müstakil  yemektir. Özellikle Meslek odalarının, esnaf birliklerinin, vefat edenlere okunan 52. mevlitlerinin ve derneklerin, her yıl tekrarladıkları güzel bir gelenek hale gelmiş, hayır cemiyetlerinin "baş yemeği" olmuştur. 


Keşkek, turşuyla birlikte, servis edilir, doymayanlara tekrar, tekrar verilir. Bazı davetliler cemiyete gelirken yanında evden kap getirip, gelemeyen yakınları için hatta daha sonra kendileri yemek için ilave keşkek alırlar. Keşkek servisi herkes doyuncaya, kazanlar tamamen boşalıncaya kadar devam eder.

Nazilli cemiyet yemekleri hakkında genel olarak yazacaklarım bunlar, mutlaka cemiyet sahiplerinin istekleri, ustaların tercihlerine ve yörelere göre değişen bazı farklar olabilir. Artık onları da siz ilave edersiniz. Sevgiyle kalın. İlhan Öden

2 Ağustos 2025 Cumartesi

BİR ZAMANLAR NAZİLLİ CAMBAZLARI (Geçmiş zaman notları)



Televizyon yayınlarının henüz başlamadığı 1960lı yıllarda yaz aylarındaki eğlencelerimizden biri de cambazlardı. İlk cambaz gösterisini 6-7 yaşlarımdayken Nazilli belediye meydanında kurulan büyük cambazhanede izlemiştim. Sonradan izlediklerime göre kapladığı alan daha geniş, akrobat, dişiyle masa sandalye kaldıran adamlar, müzik grubu ve ses sanatçılarıyla takviyeli daha kapsamlı programları vardı. Sanırım şehir şehir dolaşan büyük bir kumpanyaydı. Gruptan aklımda kalan en çok beğeni ve alkış alan gök mavisi balerin elbisesine benzer kıyafetiyle gösteri yapan Hediye Nadya isimli bir kız çocuğuydu. Küçüktüm ve o gösteriyi sadece bir kere izlemiştim onun için pek detaylı anlatamayacağım ama size, ilk gösterilerini Nazilli Sümerbank lojmanlarındaki çocukluk günlerimde izlemeye başladığım son gösterilerini 1990 yıllarında yine her zamanki yerine kurulan ama bu kez çocuklarımla birlikte izlediğim “Nazilli Cambazlarını” anlatabilirim.
Nazilli cambazları aşağı Nazilli’de Sümer Camisi çevresindeki meydana kurulurdu. Cambazhane gösterilerine başlamazdan önce davul çalan bir tellal eşliğinde bacakları sopalarla uzatılmış dev gibi palyaço kıyafetli bir cambaz, arkasında meraklı çocuklardan oluşmuş bir alayla lojmanlar arasında dolaşır, gösterilerin yakında başlayacağının duyurusunu yaparlardı.
Cambazhane bir çadır ve alan ortasında gerili yaklaşık 6 metre yüksekliğinde, 10 metre kadar aralıkla dikilmiş, iki direk arasına gerilmiş, çelik halattan oluşuyordu. Bütün gösteriler bu direklerin üstünde ve altında yapılırdı.
Yazımda "Boncuk" olarak bahsettiğim rahmetli Dursun Ufukoğlu'nun Nazilli basma fabrikası arşivindeki kayıtları.
Nazilli Cambazları, TRT’nin efsane dizisi "Bizimkiler" de "Kapıcı Cafer" rolünde oynayan, Ercan Yazgan’ın babası Dursun, oğlu Aziz, genç bir jonklör ve bayan yardımcılarından oluşan küçük bir gruptu. Baba Dursun, o sırada Nazilli Sümerbank yemekhanesinde çalışıyordu. Gösterilerdeki “Boncuk” ismiyle yer alır, oyun aralarındaki boşluklarda, para toplar, palyaço benzeri komiklikler yapar, arada bir poposundaki ampulü yakıp izleyicileri güldürürdü. Oğlu Aziz ise Nazilli belediyesinde çalışıyordu. Gösterilerin en önemli oyuncusuydu. en çok alkışı alan, en tehlikeli gösterileri yapan, cambazhanenin bütün yükünü omuzlayan "yıldızı" desek yalan olmazdı. Elinde 5 metreye yakın uzunluktaki, denge sağlamakta kullandığı "terazi" denilen bir sırıkla ip üzerine çıkar, bazen gerçek bazen de numaradan düşecekmiş gibi hareketler yaparak seyircileri heyecanlandırarak gösterisini tamamlardı.
Nazilli'nin son cambazı rahmetli Aziz Ufukoğlu.
Cambaz gösterileri açık alanda yapıldığından giriş ücreti alınmazdı. Oynanan her bölüm sonrası izleyiciler arasında şapka dolaştırarak para toplanırdı. Program boyunca toplamda 4-5 kere para toplanır, isteyenler verir, istemeyen vermez ısrar edilmezdi. Cambaz gösterileri programı bir ay kadar, her gün başka önemli bir ana gösteriyle devam ederdi. Her gün gösteri finalinde ertesi gün cambazhane programında neler yapılacağı hakkında bilgi verilirdi. Ana gösteri tahmin ettiğiniz gibi Cambaz Aziz’in gösterisiydi. İlk günlerde ip üzerinde köprü kurmak gibi nispeten kolay akrobatik hareketlerle başlayan gösteri günler ilerledikçe zorlaşarak devam ederdi. İp üzerinde bisiklete binmek, ayaklarının altına gazoz şişesi bağlayarak ip üstünde yürümek, gözleri bağlı gaz tenekesi içine girip ip üzerinde sıçrayarak ilerlemek, bacaklarına bağlı su dolu 18 kiloluk yağ tenekeleriyle yürümek gibi Cambaz Aziz’e gerçekten zor anlar yaşatıp, aşırı terleten gösteriler son gün, boncuk rolündeki Cambaz Dursun’un gösteri sürecinde gömülü kaldığı, mezardan sağ salim çıktığı ve cambazın gerili ip üzerinde sırtında taşıdığı koyunu, tam ortada kestiği, herkesin heyecandan nefesini tuttuğu final sahneleriyle sonuçlanırdı.
Anlattığım bölüm sadece Sümer mahallesindeki gösterilerdendi muhtemelen aynı gösteriler Nazilli’nin başka mahallelerinde, belki de yakın köylerde aynı ekipten oluşan cambazhanede tekrarlanıyordu. Nitekim bu ekibin Şirinevler mahallesi civarında yaptığı birkaç gösteriyi de izlemiştim.
Nazilli Cambazları Dursun amca ve oğlu Aziz anılarımızda güzel izler bırakıp yıllar önce rahmetli oldular. İkisine de Allah rahmet eylesin. Bu notum da İLHAN ÖDEN 'den "Bir zamanlar Nazilli" panosuna iğnelenmiş, renkli bir hatıra olarak kalsın. Sevgiler...

28 Temmuz 2025 Pazartesi

AĞUSTOS BÖCEĞİ ve KARINCA (Büyüklere Masallar)

 



Karınca, ömrü boyunca durmadan çalışmış. Sigorta primlerini düzenli olarak ödemiş. Emeklilik şartlarını yerine getirdiğinde müracaat edip emekli olmuş. İstenenden daha yüksek prim ödediğinden ve öngörülenden daha çok günü olduğundan emekliliğinde ihtiyaçlarını rahatça karşılayacak kadar maaş alıyormuş. Bu yüzden kendi kendine “ iyi ki çalışmışım, iyi ki tavandan prim ödemişim, emeklilik yaşamımda sıkıntı çekmeden yaşayacağım” diye seviniyormuş. Ağustos böceği ise ömrü boyunca çalgı, çengi işi buldukça çalışmış, iş olmadığında yan gelip sazını çalmaya, gününü gün etmeye devam etmiş. Yaşı geldiğinde emekli olmasına zar zor yetecek kadar prim ve gün sayısını zorla denkleştirebilmiş. Emekli olduğunda zorunlu ihtiyaçlarını bile zor karşılayan, tabandan düşük maaş bağlamışlar.
Yıllar geçtikçe hayat giderek zorlaşmaya, her şey pahalanmaya, Karıncanın emekli maaşı pahalılık karşısında erimeye başlamış. Emekli maaşları her yıl tespit edilen yıllık enflasyona göre hesaplandıkça karınca biraz daha fakirleştiğini hissediyor, üzülüyormuş.
Ağustos böceği ise halinden pek memnun olmasa da, maaşının giderek Karıncanın maaşına yaklaştığını görüyor içten içe “ iyi ki Karınca gibi ömrümü çalışmakla geçirip kendimi yıpratıp, yormamışım, işte sonunda aramızda önemli bir maaş farkı kalmadı” diye söylenip seviniyormuş…
Masaldan yazacaklarım şimdilik bu kadar çünkü masal halen devam ediyor.
Gönlüm masalın sonucunda, Ağustos böceğinin de, Karıncanın da huzurlu ve rahat bir şekilde yaşamalarını sağlayacak düzenlemelerin “Karıncaların geçmiş hizmetlerinin ve ödemelerinin gözetilerek” yapılmasından yana… Umarım düzenlemeyi yapacaklar, Karıncalarla, Ağustos böceklerinin “farklı türler” oldukları gerçeğini göz ardı etmeden gerekeni yaparlar. İLHAN ÖDEN

24 Temmuz 2025 Perşembe

KORUK SUYU (Geçmiş zaman notları)

 

Eski Nazilli’nin sıcak günlerinin bir numaralı içeceğiydi. Özellikle çarşı içindeki esnaf kahvelerinde yaparlardı. Rakı bardağı gibi bardaklarla servis edilirdi. Ne kadar soğuk olursa o kadar güzel olurdu. Limonatayı andıran ama kendine özgü, içenin bir bardak daha içesini getiren buruk bir tadı vardı. En son, sürekli et aldığım Büşra kasap Ünal kardeşim ısmarlamıştı. “Abi etler hazırlanana kadar bir şey içer misin?” diye sorduğunda çay, kahve kastediyor zannederek “teşekkür ederim, gerek yok” demiştim. “Sana koruk suyu söyleyeyim” deyince, artık benim için reddedilmesi imkansız bir teklif olmuştu. Yazları Kuşadası'nda olduğumdan o zamandan beri koruk şerbeti içme fırsatım olmadı. Zahmetli oluşu ve sürekli koruk bulabilme zorluğu sebebiyle Nazilli’de hala yapan var mı bilmiyorum. Varsa bir bardak da benim için içiverin.
Koruk deyince aklıma geldi, küçükken koruk asmasından tam irileşmemiş bir salkım koruk koparır, yıkar, tek tek ayıklar, ıslak ıslak bir litrelik cam kavanoza koyar, dişimiz kamaşmasın diye yarım tatlı kaşığı da tuz ekler kapağını kapatır, kavanozu hızlı hızlı sallar hafifçe ezilen koruk tanelerine bulaşan tuzla karışık yüzümüzü buruştura buruştura yerdik. Güzel olurdu. Siz de yapar mıydınız? Yapmadıysanız yarın deneyin. İLHAN ÖDEN

23 Temmuz 2025 Çarşamba

ECZA DOLABI (Geçmiş zaman notları)

Bir zamanlar hemen her evde ve iş yerlerinde duvara monte edilmiş ecza dolapları olurdu. Bir kaza olsa hemen bu dolaplara koşulur içindeki ilaçlarla müdahale edilirdi. O zamanlar son kullanma tarihinin önemi bilinmediğinden içindeki ilaçlar 3-5 sene, hatta bitinceye kadar kullanılırdı. Ecza dolaplarının demirbaş ilaçlarından bazılarının fotoğraflarını yukarıya koydum.

Başımız ağrıdığında, dişimiz, ağrıdığında, ayağımız... kısaca neremiz ağrısa Aspirin içirirlerdi. Büyükler genellikle  Gripin ve Panalgin'i tercih ederlerdi. Karnımız ağrıdığında, üşüme titreme olduğunda Kinin hapı içerdik. Daha ciddi durumlarda popodan Penisilin iğnesi yemek kaçınılmazdı. Top oynarken düştün dizin yaralandıysa önce Oksijenli su arkasından Yara tozu ekilirdi. Yara tozu sünnet sonrasının ilk sıradaki ilacıydı. Elin mi kesildi, ayağına cam mı battı hemen Tentürdiyotlu pamuk basılırdı. Gece öksürük tuttu uyuyamıyorsan Öksürük şurubunu dayarlardı. Sırtımızı Tentürdiyotla satranç masası gibi çizerlerdi. İltihaplı yaralar ve sivilceler için "Kara merhem" kullanılırdı. Ecza dolabının demirbaş ilaçlarından birisi de buharlaşan merhem Vicks idi o kullanım yeri oldukça fazla, adeta sihirli bir ilaçtı. Soğuk algınlığından, nefes darlığına hatta sinek ısırığına bile kullanılırdı. Yeniler çok şaşıracak ama bu ilaçlar o zamanlar bakkallarda bile satılıyordu.

Bunların yanında bir de analarımızın bilip uyguladığı, boğazımız ağrıdığında tülbentle mavi ispirtolu pamuk bağlamak, kafayı bir yere vurduğumuzda ekmek çiğneyip bağlamak, ayağımızı burktuğumuzda tuzla soğanı dövüp lapa yapıp ayak bileğine sarmak, saçkıran'a sarımsak sürtmek, arı soktuğunda bıçak ya da çamur basmak, güneş yanığına yoğurt sürmek gibi gayri tıbbi ama etkili yöntemler de vardı. 

Koca bir nesil bu ilaçlarla büyüdük. Hastanelik olmadıktan sonra başka ilaç da görmedik. Okulda bütün öğrenciler, askerde bütün tabur ilaçla silinen aynı şırıngayla aşılar olduk, hala yaşıyoruz, nasıl ölmedik?

Aradan yıllar geçti artık evlerde Ecza dolabı kullanılmıyor. Zaten o zaman kullanılan ilaçların aslında faydadan çok zararları olduğu anlaşıldı. Öksürük şurubu meğer uyuşturucuymuş, oksijenli su ve tentürdiyot mikroplarla birlikte sağlıklı hücreleri de öldürüyormuş, Panalgin sigara gibi ikram edilen bir şey olmuş...

Kullanımlarını bırakın, çoğunun üretimi bile yasaklandı. Aspirin ve Penisilin türevleri dışında artık hiç biri eczanelerde bile bulunmuyor. Sevgiyle kalın. İLHAN ÖDEN

Henüz yorum yok

İlk yorum yapan sen ol.

Yorumlar

Henüz yorum yok

İlk yorum yapan sen ol.