Sümerbank'ın koynunda doğdum, bebekliğim, çocukluğum, öğrenciliğim, gençliğim, spor ve çalışma hayatım hep Nazilli Sümerbank'ın içinde, lojmanlarında, okullarında, sosyal tesislerinde, atölye, işletme salonlarında geçti. Muhasebe servisinde bile çalıştım. Biraz abartı gibi gelecek ama gözlerimi bağlasanız bulunduğum ortamı seslerden hatta kokusundan bile tahmin edebilirdim. Temerküz atölyesinin talaş kokusu, basmahanenin boya ve asit, beyazlatmanın klor kokusu. Kaynakhanenin asetilen, atölyenin soğutma sıvısı, dökümhanenin kendine has kokusu, İplikte pamuk, dokumada haşıl kokuları, Enerji santralinin gaz ve buhar, Katlama ve mamul ambarının mis gibi kumaş kokuları, tabi ki en çok da yemekhanenin kokusunu...
Bu fotoğrafta 17 yaşındayım. Sanat okulu 2. sınıf öğrencisiyken, ilk stajımı Mekanik atölyede yapmıştım. Sümerbank'ın üretim yönüyle tanıştığım ilk günlerdi. Hem staj yapmıştım hem de hayatımın çalışarak ilk parasını kazanmıştım. Yanlış hatırlamıyorsam 450 lira kadardı. O parayla kendime güzel bir İspanyol gitar almıştım.20 Eylül 2025 Cumartesi
4 Eylül 2025 Perşembe
BAYRAMIN KUTLU OLSUN NAZİLLİ (Geçmiş zaman notları)
Resmi geçit sonrası zeybekler yol boyunca halkın sıralanmış olduğu Uzunçarşıdan belediye meydanına doğru ilerlerken, tüfeklerinde konfeti basılı kuru sıkılarla, havaya ateş ederek ilerlerlerdi. Belediye meydanına varılınca efelerle ,sembolik Yunan askeri kıyafeti giymiş askerler arasında temsili bir çatışma olur, Yunan askerlerini mağlup eden efeler, esareti simgeleyen, zincirle bağlı Türk bayrağına sarılı genç kızı kurtarırlar böylece tören tamamlanmış olurdu. Törenden sonra şehir merkezinde, yerel üreticilerin, fabrika ve resmi kuruluşların, belediye gözetiminde katıldıkları fuar gibi panayır kurulur, özellikle geceleri panayırda dolaşıp alışveriş yapan Nazillililerle, kurtuluş coşkusu 15 güne yayılırdı.
Törenler artık “adet yerini bulsun” diye yapılıyor. Vatandaşta coşku yok, efelerde silah yok, olsa da patlatmak yok adeta folklor ekibi gibi bir kenarda sıralanıyorlar. Kutlamaların en önemli figürü olması gereken milislerin temsilcileri ve halk bayramın figüranı durumunda kalmış. Gün yeni nesillere geçmişte yaşananların hatırlatıldığı, bir daha yaşanmaması için dersler çıkarılması gereken, birlik, beraberlik günü olması gerekirken, kutlama amacından uzaklaşıp, sıradanlaştırıldı. Daha konuşulacak çok şey var ama polemiklerle uğraşmak istemiyorum.
6 Ağustos 2025 Çarşamba
NAZİLLİ CEMİYET YEMEKLERİ (Geleceğe notlar)
Bu yazımda size "bildiğim kadarıyla" hazırlıklarına bir gün önceden başlanıp, pişmesi cemiyetin ilk saatlerine kadar süren, servisi ve telaşı ise cemiyetin bitmesinden sonra bile devam eden, Nazilli cemiyet yemeklerini anlatmaya çalışacağım.
DÜĞÜN YEMEKLERİ
Sünnet ve Düğün yemeklerinde şehriye çorbası - etli kuru fasulye, kebaplı pilav, bol sarımsaklı çabuk yapılan biber turşusu ve fıstıklı irmik helvasından oluşan neredeyse klasikleşmiş ortak bir menü verilir. Bazen şehriye yerine mercimek çorbası, kuru fasulye yerine etli nohut verilse de, genelde böyle pek değişmeyen ortak bir menü vardır. Aşçılarımız lezzetli yemekler yapar, davetlilere doyuncaya kadar ilave yemek verilir.
KEŞKEK
Nazilli düğün yemekleri menüsünde keşkek pek bulunmaz. Günümüzde artık el ile döverek yapmak yerine elektrikli aletler kullanılmaya başlansa da, bir yandan yukarıda saydığım yemekleri yapmak, yanına bir de kalabalık davetlilere keşkek yetiştirmek herkesin harcı değildir.
Onun için Keşkek artık müstakil yemektir. Özellikle Meslek odalarının, esnaf birliklerinin, vefat edenlere okunan 52. mevlitlerinin ve derneklerin, her yıl tekrarladıkları güzel bir gelenek hale gelmiş, hayır cemiyetlerinin "baş yemeği" olmuştur.
Keşkek, turşuyla birlikte, servis edilir, doymayanlara tekrar, tekrar verilir. Bazı davetliler cemiyete gelirken yanında evden kap getirip, gelemeyen yakınları için hatta daha sonra kendileri yemek için ilave keşkek alırlar. Keşkek servisi herkes doyuncaya, kazanlar tamamen boşalıncaya kadar devam eder.
Nazilli cemiyet yemekleri hakkında genel olarak yazacaklarım bunlar, mutlaka cemiyet sahiplerinin istekleri, ustaların tercihlerine ve yörelere göre değişen bazı farklar olabilir. Artık onları da siz ilave edersiniz. Sevgiyle kalın. İlhan Öden
2 Ağustos 2025 Cumartesi
BİR ZAMANLAR NAZİLLİ CAMBAZLARI (Geçmiş zaman notları)
Televizyon yayınlarının henüz başlamadığı 1960lı yıllarda yaz aylarındaki eğlencelerimizden biri de cambazlardı. İlk cambaz gösterisini 6-7 yaşlarımdayken Nazilli belediye meydanında kurulan büyük cambazhanede izlemiştim. Sonradan izlediklerime göre kapladığı alan daha geniş, akrobat, dişiyle masa sandalye kaldıran adamlar, müzik grubu ve ses sanatçılarıyla takviyeli daha kapsamlı programları vardı. Sanırım şehir şehir dolaşan büyük bir kumpanyaydı. Gruptan aklımda kalan en çok beğeni ve alkış alan gök mavisi balerin elbisesine benzer kıyafetiyle gösteri yapan Hediye Nadya isimli bir kız çocuğuydu. Küçüktüm ve o gösteriyi sadece bir kere izlemiştim onun için pek detaylı anlatamayacağım ama size, ilk gösterilerini Nazilli Sümerbank lojmanlarındaki çocukluk günlerimde izlemeye başladığım son gösterilerini 1990 yıllarında yine her zamanki yerine kurulan ama bu kez çocuklarımla birlikte izlediğim “Nazilli Cambazlarını” anlatabilirim.
28 Temmuz 2025 Pazartesi
AĞUSTOS BÖCEĞİ ve KARINCA (Büyüklere Masallar)
24 Temmuz 2025 Perşembe
KORUK SUYU (Geçmiş zaman notları)
23 Temmuz 2025 Çarşamba
ECZA DOLABI (Geçmiş zaman notları)
Koca bir nesil bu ilaçlarla büyüdük. Hastanelik olmadıktan sonra başka ilaç da görmedik. Okulda bütün öğrenciler, askerde bütün tabur ilaçla silinen aynı şırıngayla aşılar olduk, hala yaşıyoruz, nasıl ölmedik?
Kullanımlarını bırakın, çoğunun üretimi bile yasaklandı. Aspirin ve Penisilin türevleri dışında artık hiç biri eczanelerde bile bulunmuyor. Sevgiyle kalın. İLHAN ÖDEN
Henüz yorum yok
Yorumlar
Henüz yorum yok
21 Temmuz 2025 Pazartesi
HAVADAN, SUDAN... (Geçmiş zaman notları)
Hatırladığım ilk günlerde sıradan evlerde çeşme yoktu. Kullanma suyunun bahçelerdeki tulumbalardan, içme suyunun, köşe başlarındaki sokak çeşmelerinden testilere doldurularak alındığı, belediyelerin sokak çeşmelerini ücretsiz bir halk hizmeti olarak sunduğu günlerdi. Eski Nazilli sulak bir yer olduğundan bazı evlerin artezyen suları, bahçe duvarlarından yola doğru uzanan musluksuz borulardan bütün gün kesintisiz akardı. Artezyen suları içilir, temizlik, bahçe sulama gibi işlerde sınırsız kullanırdı. Hayvan sahipleri de sürekli akan artezyen suyu önündeki yalaklarda hayvanlarını sulardı. Çarşıda, pazar yerlerinde, Cami avlularında, bazı dükkanların önünde, "hayrat" su sebilleri bulunur, susayanlar ince bir zincirle ana gövdeye bağlı tası soğuk suyla doldurup kana kana içerlerdi. Yol kenarlarında, bahçe ve tarla yollarında minik bir ev şeklinde yapılmış korunaklar içinde yolcuların, tarla ve bahçelerde çalışanların içmeleri için küplere doldurulmuş içme suları bırakılır susayanlar serin küp suyundan içip serinlerlerdi.
15 Temmuz 2025 Salı
AYILAR VE AYICILAR (Geçmiş zaman notları)
AYILAR VE AYICILAR (Geçmiş zaman notları)
2 Temmuz 2025 Çarşamba
HOKKABAZ
HOKKABAZ
Geçen yıl 1948 Yılının 15 Şubat günü Nazilli Sümerbank Sinema salonunda oynanan Gave operasının fotoğrafını paylaşmıştım. Fotoğrafı fabrikamızın baş veznedarı rahmetli Ahmet Karataş'ın arşivinden kızı fabrikamız memurlarından mühendis Gülay Er vasıtasıyla almıştım. Fabrikada çekimleri yapılan fakat yayınlanmayan bir belgesel için müdüriyet binasında görüştüğüm Ahmet amcaya fotoğrafı sorduğumda o operada kendisinin de oynadığını, fotoğrafa tarihi kendisinin yazdığını teyit etmişti.
22 Haziran 2025 Pazar
ESKİ NAZİLLİ PAZARLARI (Eski Zaman Notları)
Gıdı gıdı treniyle Perşembe pazarına gider, dönüşte komşularımızla anlaşır, pazardan sonra hepimiz aynı faytona biner, biraz fazla ödeme yaparak neredeyse kapımıza kadar faytonla gelirdik.
Paranın değerli olduğu günlerdi, rahmetli annemle 5 lirayla pazara gider haftalık ihtiyaçlarımızın hepsini alırdık. O zamanlar sera falan yoktu. Her şey zamanında alınır tüketilirdi. Mevsiminde ilk çıkan meyve ve sebzelere "Turfanda" denirdi.
Minik bir sepetim vardı. Pazara girince annem en önce kiraz, çilek gibi meyvelerden alır sepetime koyar, "Sen bunları taşı bana yardım et" derdi. O zaman henüz kimyasal ilaçlar, gübreler bu kadar yaygın değildi. Hem pazarı gezer, hem de sepetimdeki meyvelerden birer ikişer yerdim.
Özlediğimizden mi bilmem, turfanda domatesin, biberin, salatalığın tadı, kokusu bile şimdikilerden çok farklıydı. Çilekler şeker gibi, kayısılar, şeftaliler mis gibi kokar, lokum gibi tatlı olurdu. O yıllarda ithal muz yoktu. Yerli Anamur muzları, parmak kadar küçük, hıyarlar ise 30 santim kadar uzundu. Muz ancak zenginlerin sofralarını süsleyen pahalı bir meyveydi.
Sokaklarda, köşe başlarında el arabasıyla dolaşarak, soyup, tuzlayıp salatalık satan seyyar satıcılar olurdu.
Annem seyyar arabalarda satılan el yapımı sifonlu Nazilli gazozundan birer bardak alır beraber içerdik. Bir musluktan tatlı şurup, bir musluktan soda akardı. Gazozun tat ayarını biraz ondan, biraz diğerinden koyarak gazozcu yapardı.
Buzdolabının henüz evlere girmediği günlerdi...
Karcılar, kışın kar yağdığında, dağların kuytu yerlerinde açtıkları büyük çukurlara doldurup sıkıca bastıkları karları, üzerini dallarla örtüp, yaza kadar saklayıp, yazın eşek sırtında çuvallarla pazara getirip, satarlardı. Sıcaktan susayanlara verdikleri para karşılığı kadar karı, odun testeresiyle keserek verirlerdi... Alanlar karları ısırarak, emerek sularını akıta akıta yerlerdi.
Ellerinde kullanılmış rakı şişelerine doldurulmuş kara sülükleri, şişeleri birbirine vurarak satan sülükçüler...
Avazı çıktığı kadar bağırarak "Bodrum hakiminin canına nasıl kıydığı" gibi şeyler yazan , matbaa baskısı destanları satmaya çalışan karanlık tipli destancılar...
Köşe başında yeni çıkacak "ne yağı olduğu belirsiz" margarinleri ekmeğe sürüp tattıran seyyar reklamcılar...
O günlerin Nazilli Perşembe pazarından aklımda kalanlar anekdotlar...
Alışverişimiz bittiğinde...
Şimdiki Nazilli belediye binasının olduğu yerdeki, çay bahçesinin önündeki duraktan, faytona binerdik. Belediye otobüsü pazar sepetlerini almazdı. Hava iyi olduğunda faytona binmek güzel olurdu ama tren köprüsü yokuşundan inerken fayton, dolu ve ağır olduğundan, hele yerler de ıslaksa, atlar kayar tehlikeli durumlar yaşanırdı.
Yokuşu kazasız belasız inince faytoncu "Deah... cuk cuk cuk..." diye öpücük atar gibi sesler çıkararak atları kırbaçlar aşağı Nazilli'ye doğru hızlanırdık... İLHAN ÖDEN