18 Aralık 2015 Cuma

SÜMERBANK ANAHTARININ HİKAYESİ.

Sümerbank denildiğinde,hemen gözümüze anahtar şeklindeki logosu gelir. Peki Türkiyenin sanayii temellerini oluşturan bu dev kuruluşu sembolize eden güzel logoyu kim tasarlamıştır desem sorumun cevabını verebilecek kişi sayısının çok az olacağını sanıyorum. 2008 yılından beri Sümerbank konusuna vakit ayırıp araştırıyorum, doğma büyüme Sümerbanklıyım hep merak ettiğim bu sorunun cevabını  yeni öğrendim. Bu bilgi bloğumda önemli bir eksiği tamamlayacak.

Logomuzu tasarlayan ,Türkiye Kağıt sanayiisinin kurucusu mühendisi tanıyalım.
Mehmet Ali Kâğıtçı
1899 yılında Heybeliada’ da doğdu. İlköğrenimini Heybeliada' da tamamladıktan sonra orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi' nde yaptı. 1922 yılında İstanbul Darülfünunu (İstanbul Üniversitesi) Fen Fakültesinden mezun olarak kimyagerlik diploması aldı. İstanbul Darülfünunu Fen Fakültesi Kimya Enstitüsünde asistanlığa başladı. 1925 yılı sonlarında kağıtçılık öğrenimi görmek üzere Almanya’ ya gitti. Almanya' da Hannoversche Papierfabriken Alfeld-Gronau fiması selüloz ve kağıt fabrikalarında çalıştı. 1926 yılında Fransa’ ya giderek buradaki selüloz, kağıt ve karton fabrikalarında işçi olarak çalıştıktan sonra Grenoble Üniversitesi Kağıtçılık Enstitüsüne kaydolan Kağıtçı, Ağustos 1927 de okulu biricilikle bitirerek “Kağıt Mühendisi” unvanını aldı.
Türkiye’ ye dönen Kağıtçı, Türk kağıt sanayisinin kurulması için çalışmalara başladı. Dönemin İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar’ la yaptığı görüşme sonunda kağıt fabrikasının kurulmasına karar verildi. Türkiye'de kağıt, karton, ambalaj kağıdı, gazete kağıdı ve sigara kağıdı üretecek bir fabrikanın projeleri Mehmet Ali Kağıtçı' nın yönetiminde hazırlandı. Bir süre sonra İktisat Bakanı olan Celal Bayar' ın desteğiyle İzmit Sümerbank Selüloz ve Kağıt Fabrikası' nın temeli 14 Ağustos 1934' te atıldı. Mehmet Ali Kağıtçı, fabrikanın tesisi için kuruluş hazırlıklarını yürüttü. 1936 yılında üretime başlayan fabrikanın müdürlüğüne getirildi.
1941'de o dönemki yöneticiler tarafından görevinden alındı. İstanbul Belediye Kimyahanesi Müdürlüğü'ne atandı. Bu kurumun İstanbul Hıfzıssıhha Enstitüsüne dönüşmesinden sonra da müdürlüğünü yaptı. 1945 yılından itibaren İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesinde “Kağıtçılık” dersleri vermeye başladı. 1964 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. Emekliliğinde de araştırmalarını sürdürdü ve çeşitli yayınlar hazırladı.
 FOTOĞRAFI BÜYÜTMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN

Yukarıdaki fotoğrafta kurucusu ve ilk genel müdürü olduğu  o zamanlar Sümerbanka bağlı olup sonradan Seka adıyla kağıt sektörünün en büyük kuruluşu olan kamu İktisadi devlet kuruluşuna bağlanan İzmit Kağıt fabrikasının önünde görülüyor. Altta ise Mehmer Ali Kağıtçının tasarlayıp çizdiği Sümerbank anahtarının ilk eskizleri görülüyor. Bu çizimler halen SEKA Kağıt Müzesi Dokümantasyon Merkezinde korunmakta.

Mühendis Mehmet Ali Kağıtçı yaptığı ilk kağıt hamuruyla Ulus gazetesi baş yazarı
Fatih Rıfkı Atay ile birlikte Atatürk'e gitti ve eserini gösterdi.Atatürkten aldığı "İşte uygarlığın hamuru" iltifatı onun hayatı boyunca aldığı tek iltifat oldu. Atatürk'ün vefatından sonraki siyasi oluşumlarla arası hiç iyi olmadı. Sebep  gösterilmeden görevinden alındı. Yerine yurtdışından uzmanlar getirildi.Gelen yabancı uzmanlar ona yapılan haksızlıkları fark edip ülkelerine döndüler...

İdealist mühendis çok çaba göstermesine rağmen ülkesine yeterince hizmet edememenin kırgınlığıyla 1 Ekim 1982 yılında doğduğu Heybeli adada hayata gözlerini kapadı İlhan Öden.

22 Haziran 2015 Pazartesi

Zor iştir “Dokuma Ustalığı”.

Northtrop dokuma tezgâhı, dakikada 180 devir ile çalışır. 950 kilo kadar ağırlığı vardır ve yaklaşık 940 adet, çeşitli büyüklükte makine parçasının birleşmesiyle oluşmuştur. Dokuma ustaları bu tezgâhları en küçük parçasına kadar söküp, birleştirip, ayarlayıp çalışır duruma getirecek şekilde yetiştirilmişlerdir.Her usta bu gibi 48 adet tezgahtan sorumludur. Yaklaşık bin kadar “gök gürültüsünden daha çok” ses çıkararak çalışan tezgâhın içinde, makinadan çıkan hatalı sesleri takip ederek arızayı bulup gereken tamiratı yaparlar. Bir yandan sıcak hava, nem , gürültü ve ağır çalışma koşulları, diğer yandan makinelerin performansına göre azalıp,çoğalan ücret baremi. Zamana karşı yarıştırır ustaları.

Rahmetli Hakkı Bilgenoğlu 
Sadece makineyi tanımak yetmez, dokuma teknolojisi de bilmek,hangi iplik alttan, hangisi üstten geçecek, tahar sıra mı? Amalgam mı? Bilmek gerek. Ayrıca kumaş üzerindeki hataları görecek, düzeltecek bir çift de keskin göz gerek. Bazen gece, bazen gündüz çalışırsın. Dışarıda gece mi,gündüz mü, kar mı, yağmur mu var? Hava sıcak mı, soğuk mu bilemezsin, çalıştığın ortam hep “ekvator” gibidir.Etraf en küçük kıvılcımda alev almaya hazır pamuk tozlarıyla çevrilidir, bazen yemeğini bile makinelerin arasında yemek zorunda kalırsın. Mızrak gibi fırlayan mekiklerden, bir aşağı bir yukarı inip kalkan, dönen makine aksamlarından, her vuruşu bin balyozdan güçlü vurucu kollardan,kendini ve iş arkadaşlarını koruyacaksın. Ufak-tefek hastalıklardan etkilenmeyecek, devamsızlık yapmayacaksın. Herkesten önce işbaşı yapıp, herkesten sonra iş yerini terk edeceksin.
Rahmetli Aliriza Karabulut
 Elini-kolunu, vücudunun bir parçasını kıstırmadan, kesmeden, kanatmadan,sakatlamadan evine dönebilmeye sevinmektir dokuma ustalığı.Yorgun,bitkin eve gelip yattıktan birkaç saat sonra uyanıp, işe geç kaldım telaşıyla giyinirken işten yeni geldiğini fark edip tekrar yatmaktır dokuma ustalığı Kulakları feda etmektir,Alın teridir.Ekmeği taştan çıkarmaktır.Her kuruşu helal kazanmaktır.48 azgın canavarla tek başına boğuşmaktır. Kısacası zor iştir “Dokuma Ustalığı”. Oğlu olmakla gurur duyduğum,rahmetli babam Faik Öden, bu zorlu görevi tam 33 yıl aralıksız yerine getirdi.Onun ve mesai arkadaşlarının yaşamlarının her kesitinde meslekleri daima ön plandaydı.Aile toplantılarında,sohbetlerde bile söz döner dolaşır "dokuma salonuna" gelirdi. Onsuz geçen bir babalar günü sonrasının duygu yoğunluğu içinde sayfama yansıyanlar böyle. Başta babam olmak üzere,tüm Sümerbank'lı dokumacıların hayatta olanlarını hürmetle,ahirete intikal edenleri rahmetle anıyorum. Sevgiyle kalın. İlhan ÖDEN

26 Mayıs 2015 Salı

Bir varoluş hikayesi "Sümerbank"

Nazilli Sümerbank çalışanları olarak Nazilli Basma fabrikasını ve genel olarak Sümerbankı anlattık,pek çok şey söyledik bazıları yayına girdi bazıları girmedi ama yayınlandığı kadarıyla da olsa fabrikamızı gündemde tutmak adına iyi bir iş yaptığımızı düşünüyorum. Başta çekim ekibi ve belgeseli oluşturan teknik ekip olmak üzere,davetimizi kabul edip konuşan Sümerbanklı arkadaşlarıma ve fabrikada işleri kolaylaştıran ADÜ. Sümer kampüsü çalışanlarına teşekkür ederim. İlhan ÖDEN



Videoyu buradan izleyebilirsiniz,daha büyük boyutta izlemek isterseniz aşağıdaki linke tıklayın.
https://www.youtube.com/watch?v=Mdb1qc7crPo

21 Nisan 2015 Salı

YİNE BİR İLK,YİNE BİR SÜMERBANK'LI.

2008 yılından beri sizlere bu sayfalarda Nazilli Basma fabrikasının,Sümerbank'ın bilinmeyen özelliklerini, anlatıyorum. Bu yazımda yine bir ilk'i bilmeyenlerle paylaşacağım ama bu ilk Nazilli basma fabrikasının değil,bir Nazilli Sümerbanklının ilk'i. 

 
Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz rahmetli Remzi Tokat,Nazilli Sümerbank fabrikasının sosyal hizmetler şeflerinden biridir, Nazilli Sümerbank fabrikasının sosyal hayatında,Nazilli Sümerspor yönetimlerinde ve Kuşadası Sümerbank kampının yerleşik düzene geçmeden önceki dönemlerindeki önemli hizmetleriyle iz bırakmış bir Sümerbanklıdır.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜTMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
 Başarısını paylaşacağım Sema Tokat,Remzi beyin kızıdır. Nazilli basma fabrikasının ilk kuşak "Sümerbank Çocuklarından" biridir ve Türkiye'nin "ilk bayan futbol hakemidir"

"Türkiye'nin ilk kadın hakemi Sema Tokat, yanında yardımcıları ile koşarak sahaya böyle çıktı. Seyirciler sahada bir kadın görünce gözlerine inanmakta zorluk çektiler.En büyük meziyeti otoritesi idi.Orta hakemin bir kadın oluşu seyircileri pek ilgilendirmişti. Afyon bölgesinden Sema Tokat Türkiye'de futbol maçı yöneten ilk kadın hakem sıfatını kazanırken maçı çok dikkatli ve ciddi bir şekilde idare etmiş ve en ufak hatayı gözünden kaçırmamıştır. Birçok erkek hakeme taş çıkartacak kadar otoriter olan Sema Tokat kararlarında isabet ve çabukluğuyla dikkatleri üzerine çekmiştir."
Hayat Dergisinin Sema Tokat haberi.
Ünlü spor yazarı Halit Kıvanç'ın Sema Tokat ile yaptığı ropörtaj.


Sema Tokat Ünsal'ı kısaca tanıtalım
Sema Tokat Ünsal,tam bir Sümerbank çocuğudur  doğum tarihi,Nazilli basma fabrikasının açıldığı gün olan 9 Ekim günüdür (1945). Eğitimine Nazilli Sümer ilkokulunda başladı.Sırasıyla Nazilli  ortaokulu, İstanbul Çamlıca Kız Lisesi, İzmir Eğitim Enstitüsünü bitirdi. İlk tayin yeri olan Afyon Lisesine Edebiyat öğretmeni olarak atandı ,o sırada branş öğretmeni olmadığı için Beden Eğitimi derslerinede girdi. 1966-1967 ders yılında okulunun kız öğrencilerini 19 Mayıs törenlerine o hazırladı. Nazilli kaymakamı iken tanıdığı zamanın Afyon valisi Ahmet Balkan’ın desteğiyle Nazillide başlayan sportif çalışmalarına devam etti. Afyon’da açılan futbol hakem kursuna katıldı ve kurs sonunda yapılan sınavda başarılı olup hakemlik lisansını aldı.
Futbol federasyon başkanı ve Sema Tokat maçtan önce
En önemli maçı zamanın Federasyon başkanı Sayın Orhan Şeref Apak'ın da izlediği Fuar Şehirleri Kupası maçı Göztepe-Voyvadina maçı öncesi oynanan Altay-Göztepe Genç Takımlarının maçıydı. O maç Türkiyede bayan hakem tarafından yönetilen ilk resmi maçtı.1969 yılında Ankara’ya atanmasıyla. Hakemlik kariyerine ailevi sebeplerden dolayı bırakıncaya kadar Ankarada devam etti. 
Hakem Sema Tokat Bir maç öncesi seremonide.
Bir Nazilli Sümerbank çocuğu ve mensubu olarak başka bir Sümerbank çocuğunun başarısını gururla paylaşıyorum. Sevgiyle kalın. İlhan ÖDEN

15 Mart 2015 Pazar

SÜMERSPORDAN DÜNYA ŞAMPİYONLUĞUNA




 SEYFİ TALAY
 Sümerspordan, Dünya şampiyonluğuna uzanan eldivenler.
 23 Ocak1934’te İstanbul da dünyaya geldi.ilkokulu bitirdiği tarihlerde ailesi İstanbul’dan İzmir’e taşındı. Semt takımlarından Altıntaş’a katıldı.Genç Seyfi bir süre sonra eğitimini yarım bırakarak ağabeyi Selahattin Talay ile birlikte Nazilli’nin yolunu tuttu. Ağabeyi basma fabrikasında kendisine verilen iş karşılığında Nazilli Sümerspor’a transfer olmuş, giderken kardeşini de yanına almıştı.

Nazilli Sümerspor da  üstün kalecilik meziyetleri öne çıkan Seyfi Talay’ın başarısı İzmir takımlarının dikkatini çekti ve 1952-53 sezonundan İzmirspor’a transfer oldu. Ardından önce İzmir genç karmasına, ardından genç milli takıma seçilme başarısı izledi.
FOTOĞRAFLARI BÜYÜTMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
Türkiye ordu milli takımı 27 Mart 1955 günü Roma Olimpiyat Stadında ordular arası dünya şampiyonasının finalinde İtalya ile karşılaşıyordu. Dünya şampiyonu olabilmek için İtalya’yla oynanan son maçı mutlaka kazanmaları gerekiyordu. İlk golü millilerimiz atmasına karşın Olimpiyat Stadını dolduran seyircilerin desteğiyle İtalya 2-1 öne geçmişti. Fakat ikinci yarıda Canavar Burhan’ın iki dakika arayla attığı iki gol durumu 3-2 lehimize çevirdi. Maçın bitmesine on altı dakika kalmış, artık İtalyanlar sürekli bastırıyordu. İşte o dakikalarda sahneye genç kaleci Seyfi Talay çıktı ve mutlak denecek golleri kurtardı.

Genç Milli Takım

Maç bu sonuçla bitince Türkiye 1955 yılı dünya ordular futbol şampiyonu oldu. Yurda dönen milli takım Ankara’da büyük bir halk kitlesi tarafından omuzlarda karşılandı. Şampiyonadan sonra İtalyan basınında  milli takımımızı ve özellikle cesur kalecisi Seyfi Talay’ı öven yazılar yer aldı.

 İzmirspor
 İzmirspor’a gönülden bağlıydı. Beşiktaş başta olmak üzere İstanbul takımlarından teklif aldığı halde hiçbirine itibar etmedi. 1963-64 sezonu sonunda, yani aralıksız on iki yıl İzmirspor’da oynadıktan sonra Göztepe’ye geçti. Göztepe’ye geldiği yıl Ali Artuner yirmi yaşındaydı ve henüz tecrübesizdi. Bu sebeple ilk iki sezon maçların büyük bir kısmında kaleyi Seyfi Talay korumuştu. Dört senelik ayrılıktan sonra İzmirspor’un 1. Ligde (yani şimdiki Süper Ligde) yer aldığı son sezon olan 1968-69 sezonunda eski takımına döndü ve 1971-72 sezonuna kadar oynadı. Artık sahada daha çok genç takım arkadaşları yer alıyordu ama kendisine ihtiyaç duyulduğu zaman kaleye geçip gençlere taş çıkartırcasına oynuyordu.

A Milli Takım
Futbolu bıraktıktan sonra İzmirspordan takım arkadaşı Turgay Meto’nun çalıştırdığı profesyonel takımlarda Kaleci antrenörü olarak çalıştı. Kuşadasısporda çalışırken henüz 51 yaşında kalp krizi sonucunda hayata veda etti. Mekanı cennet olsun.

NOT : Bu yazıda büyük ölçüde aşağıdaki blog sayfasından kaynak olarak yararlanılmıştır.
http://dinyakoskrampon.blogspot.com.tr/2014/12/seyfi-talay-buyuk-kaleci-buyuk-insan.html

12 Şubat 2015 Perşembe

SÜMERBANK'ı BÖYLE YEDİLER.


Sümerbank'ı tanımayan kişiler yazılarında, kitaplarında, Sümerbank'ın kapatılış nedenlerini anlatırken makinaların zamanında yenilenmemesi, gereğinden fazla işçi çalıştırılması gibi benzer sebepler sayarlar.

Yazılanların bir kısmı doğrudur ama Sümerbank gibi fabrikalarıyla, mağaza ve banka şubeleriyle  holding oluşturmuş deneyimli bir kurumun kolaylıkla aşabileceği bu sıradan sebeplerle kapatılacak kadar ağır yaralar alması söz konusu olamaz.

Sümerbank'ın asıl kapatılma sebebi politik suiistimaller ve kötü yönetimdir. Özellikle 1985-90 yılları sonrasında iktidar partilerinin, gözü ve eli "Arpalık" tabiriyle anılan bu kurumlarda olmuştur.

Aday gösterilip kaybeden milletvekilli adaylarını, iktidara yakın, istenilen her şeyi yaptırabilecekleri kişileri ve aktif siyaseti bırakmış ama bir şekilde gelir kazandırılmak istenen eski siyasileri, politikacıların yakınlarını bu kurumlara doldurdular.

Lafı fazla uzatmadan, Sümerbank ve diğer kamu kurumlarının sorunlara rağmen topluma katkı yaptıkları işleyen düzeninin nasıl bozulduğuna örnek olacak bir gazete kupürüyle yazımı sonlandırayım. 

Kupürün üzerine tıkladığınızda bugün olmayan bir siyasi partinin ismini gizlediğim bir üst düzey yöneticisinin, yönetim kuruluna girdiği Sümerbank'ın mallarını oğulları vasıtasıyla nasıl pazarlayıp haksız kazanç elde ettiği anlatılıyor.

Bu kupür olayın basına yansımış sendece bir örneği. Okuyun gerçekleri görün. İlhan ÖDEN.

Okumak için fotoğrafın üzerine tıklayıp büyütün

Rahmetli KAZIM SOYSAL  ne güzel özetlemiş.
VİDEO
VİDEO

30 Ocak 2015 Cuma

"Su nerede,fabrika orada" (Orlof heyeti)

Bu yazımda sizlere İzmir İktisat kongresinde alınan kararlar doğrultusunda Türk-Sovyet ortaklığıyla  kurulacak fabrikaların nerelere yapılacağı konusunda  araştırmalar yapmak üzere  Profosör Orlof başkanlığında kurulan heyeti anlatacağım.

Proje,tüm kaynaklarını Balkan ve Cihan savaşlarında yitiren genç cumhuriyetin diriliş projesidir.Bu konuda en yakın desteği ,8 milyon dolar faizsiz kredi ,her türlü ekipman ve teknik yardımla Sovyetler birliği verir.

1932 yılında Sovyet Proje Tröst Müdürü Prof. Orlof Başkanlığı’nda bir heyet Türkiye’ye gelir ve Türk uzmanlarla birlikte hangi fabrikanın hangi şehirde kurulacağı kararlarının verilmesi için tüm ülkeyi dolaşır. Orlof heyeti raporunu tamamlar ve Türkiye birinci beş yıllık kalkınma planını uygulamaya koyar.
FOTOĞRAFLARIN ÜZERİNE TIKLAYIP BÜYÜTEBİLİRSİNİZ.

Genç Türkiye cumhuriyeti, Sovyetlerden alınan kredi ve teknik destekle sanayisinin çekirdeğini oluşturacak fabrikaları kurar, yaralarını sarma ve yeniden diriliş için önemli adımlar atar.


Heyet,raporu hazırlamak için çıktığı yurt gezisinde ,önerilen Nazilli'ye de uğrar.Su kaynakları, çevredeki kömür yatakları, arazi yapısının pamuk üretimine uygunluğu,demiryolu ulaşımı gibi faktörleri değerlendirir,fabrikanın şehir merkezine yapılması için yapılan politik baskılara rağmen  "Su nerede,fabrika orada" diyerek . Nazilli basma fabrikasının bugün olduğu yerde yapılmasına karar verir.

YUKARIDA SOVYET MÜHENDİSLERİN ÇİZDİĞİ 1933 NAZİLLİ KROKİSİ

Ne yazık ki Atatürkle başlayan Milli Sanayiyi kurma ve kendi ayakları üzerinde durma hamlesi , planlı ve devletci politikalar daha sonraki hükümetlerin  Amerikan merkezli liberal ekonomik sistemi benimsemesi sonucunda terkedilir.
Tamamlansa ülkemizi düyanın güçlü ülkeleri arasına sokacak bu hamle ilk yıllardaki hedef ve heyecanı yitirince,uygulanan popülist ve günü kurtarma politikaları sonucu işlevini kaybeder.

Cumhuriyetin gözde kuruluşları, siyasi kararlarla giderek amacından uzaklaştırılarak sıradan fabrikalar haline dönüştürülür. 1990 sonrası dünyada esen özelleştirme rüzgarları sonrasında,
İMF baskısıyla,kazanımları ve kayıplar gözetilmeksizin birer birer kapatılıp arazilerine üretimden  yoksun farklı amaçlı okul,park,AVM gibi merkezler açılır..

Böylece Türkiye yakaladığı dünya ekonomisi ve politikalarında elini güçlü tutacak tam bağımsızlık fırsatını yeterince değerlendiremeden kaçırmış olur.  İlhan ÖDEN.