11 Kasım 2019 Pazartesi

Adamlar her şeyi düşünmüş abi ...

Köşe yazılarında Nazilli Basma fabrikasını anlatan yazarlar,fabrikamızın açılış yıllarında örneklerine az rastlanan özelliklerini  sayarken fabrika salonundaki piyanodan da hayretle bahsederler. 
Fotoğraftaki kız Aysen Yüceoral fabrikanın piyanosuyla

Bugünkü yazımızın konusu da işte bu piyano. Piyano hala fabrikada, eski müdür lokalinde duruyor. Uzmanlarının değerlendirmesine göre durumu pek iyi değil,tekrar kullanılması zor görünüyor. 

Bizim jenerasyon Sümerbank çocukları fabrika orkestrasına yetişemedik,aklımız ermeye başladığı günlerde orkestra ve fabrika bandosu çoktan dağıtılmıştı. Piyano hala balo salonunun köşesinde vişne rengi bir yünlü kumaşla örtülü duruyordu. Bazen örtüyü kaldırır tuşlarına basardık, öğrendiğimiz basit okul şarkılarını piyano ile çalmaya çalışırdık.

Bugün elime geçen bir belge yetişemediğimiz dönemlerde fabrika piyanosundan Ankara konservatuvarına uzanan bir yolculuğu anlatıyor.Nazilli Sümerbank çalışanlarından baş ressam Hamdi Berdi'nin kızı Betigül Berdi yazmış.
1944 yılının Nisan ayında yazılmış...
Öykünün sonunu bilmiyorum ama 1944 şartlarında Nazilli'den küçük bir kızın konservatuvar   piyano bölümüne gidebilmesinin yolunu açan bir fabrika piyanosunu vurgulamak istiyorum.


Ve tabi ki o piyanoyu Nazilli'ye getirme vizyonuna sahip aklı da vurgulamak...
Bazı dar kafalar için bunlar önemsiz şeyler olabilir ama benim gibi düşünenlere göre "Adamlar her şeyi yapmış abi ya..." Sağlıcakla kalın.... 
İlhan Öden

16 Ekim 2019 Çarşamba

GİZLİ KAHRAMANLAR- Abbas Aytuğ (Abbas Çapraz)


Abbas amcanın lakabı "Çapraz" idi. O kadar benimsenmişti ki herkes soy adını Çapraz zanneder, ondan bahsederken Abbas Çapraz derlerdi.Abbas amca müzisyendi, iyi keman çalardı. Yaz gecelerinde oturdukları lojmanın arka tarafındaki "Antre" dediğimiz alçak balkonda geç vakitlere kadar keman çalardı. Biz Sümerbank çocukları bahçe çitinin kenarından, sessizce onu dinlerdik.

Abbas amca aynı zamanda karikatürist ve ressamdı. Basma desenlerinin çizilip,hazırlandığı Gravür dairesinde çalışır,basma balolarında basılan Gıdı gıdı adlı fabrika gazetesinde karikatürleri yayınlanırdı.


Sümerspor tiyatro grubunun fabrika salonundaki oyunlarının sahne dekorlarını yapardı, dekoratörlüğü bu kadarla sınırlı değildi,milli bayramlara katılacak Sümerbank araçlarını basmalarla süslemek de onun işiydi.


Abbas Aytuğ, sportmendi,Sümerspor Boks takımının antrenörlüğünü yapardı.Alttaki fotoğrafta fabrika spor salonunda çalıştırdığı Sümersporlu boksörlerle görülüyor.


Abbas Rahmi Aytuğ 1948 yılında MİHRAK gazetesinde tefrika halinde yayınlanan HATIRLADIĞIM KADIN isminde bir de roman yazmış,bunu da yeni öğrendim.Belki henüz ulaşıp öğrenemediğim başka yetenekleri de vardır.



Rahmetli "10 parmakta 10 marifet" diye tabir edilen çok yönlü bir insandı. Nazilli Basma fabrikası çalışmaya başladığında işte böyle seçkin ve yetenekli ama "isimsiz kahramanlar" yurdun dört bir yanından gelip, Nazilli'yi sporun ve sanatın her dalıyla tanıştırıp,vizyonunu genişletmişler...Nazilli bu Sümerbank'lı isimsiz kahramanlara çok şey borçlu, değil mi? Sevgiyle kalın... İlhan ÖDEN

8 Ekim 2019 Salı

Tablolarda gördüklerim.


Fabrika bahçesinin havuzunu süsleyen bu güzel kadın heykeli,fabrikamız çalışanlarından heykeltıraş Hüseyin Can tarafından yapılmış,fabrika dökümhanesinde bronz olarak dökülmüş, temizleme, parlatma gibi diğer işlemler yine fabrikamız atölyesinde yapılmıştır. Heykel içerisinde bulunan boru sistemi kadın heykelinin yukarıda tuttuğu elindeki tepsiye bağlantılıdır. Sular açıldığında heykelin üzerine dökülen sular heykele ayrı bir güzellik katar. 
Hüseyin Can çok yönlü bir sanatçıdır,müzisyen kimliği de vardır. Nazilli Sümerbank bandosunun kuruculuğunu ve şefliğini yapmıştır.
Kadın heykelinin yanındaki çocuk heykelleri aslında bu kompozisyonun parçası değildir. Fabrika bahçesindeki diğer havuzdan 1967-68 yıllarında alınıp kadın heykelinin yanına monte edilmişlerdir. Çocuk heykelleri de Hüseyin Can tarafından yapılmıştır ama kadın heykeli gibi bronza döküm değildir. Çocuk heykelleri betondan imal edilmiştir.

 "KOCAOĞLAN"
Atölyede çalışanların bu dev tornaya koyduğu isimdir. Atölyenin göz bebeğiydi.Fabrikamızın montajı sırasında Rusya'dan gelen orijinal makinelerden biridir.
Fabrikamızın kapatıldığı 2002 yılına kadar "bölgedeki en büyük torna"  olma özelliğini korumuştur. 6 Metre uzunluğundaki bu tezgahta atölyemizin en bilgili,en tecrübeli tornacıları çalışırdı. Dev tornada çalışmak her ustanın harcı değildi. Bu büyüklükteki tezgaha iş bağlamak,iş sökmek bile deneyim gerektirirdi. İş bağlama ve sökme sırasında özel güvenlik önlemleri ve aparatlar kullanılır,parçalar, tezgahın hemen yakınındaki dik ve yatay yürüyebilen  elektrikli caraskal yardımıyla bağlanırdı. Staja başladığım 1974 yılından kapanma sürecine kadar farklı dönemlerde birbirinden değerli dört değişik ustanın çalıştığını hatırlıyorum. Sanırım önceki ustalar hakkın rahmetine kavuştular. Son ustası Coşkun Cömert ağabey ve bu atölyenin ustabaşısı Veysel Özmen'dir. Umarım "Kocaoğlanı" özlemişlerdir ve bu muhteşem makinenin görüntüsünü yansıtan bu güzel tabloyu görmeye gelirler.  İLHAN ÖDEN
BU TABLODA GÖRDÜKLERİM.
Fabrikamızın kalbi Enerji santraline doğru uzanıp giden demir yolları...
Yüzlerce odayı aydınlatan, binlerce makineyi çalıştıran, yetmezmiş gibi Nazilli'ye gücünden pay veren, kış aylarında günde 150 ton toz kömürün, elektriğe ve basınç altında 360 C dereceye kadar kızdırılmış buhara dönüştüğü, bataklığın ortasında "Cumhuriyet Mucizesine can veren" güç kaynağı...
 Arkada görülen emektar vinç de fabrikanın henüz inşaatının bile başlamadığı günlerde, Gıdıgıdı treniyle birlikte ilk işbaşı yapanlardan. Tren inşaat malzemelerini, makineleri ve diğer malzemeleri getirmiş, buharlı vinç indirmiş.Fabrika üretime geçince de, doymak bilmeyen canavar,Enerli santralını besleme görevi bu buharlı vinç’e verilmiş. Vinç 3 vardiya, 24 saat çalışır, vagonetlere kömür doldururdu.  Enerji kesintisi olmaması için en önemli görev  bu emektara düşüyordu. 
Vinçte çalışmak  zordu,bir yanda yanan kazanın sıcaklığı,kömür tozu ve gürültü…Operatörleri, soy adını hatırlayamadığım  rahmetli “Deli Hamdi” ve yine rahmetli Rüştü Dinçer bu emektarın kahrını çekip evine en helalinden ekmek götürenler…Mekanları cennet olsun.  İLHAN ÖDEN

YA BU MESAJLAR OLMASA...


17 Eylül 2019 Salı

PATLAK AMPULLERİN HİKAYESİ

Sümerbank çocukları, Nazilli Basma Fabrikasına, Sümerbank çalışanlarından farklı gözle bakarlar. Çalışanlar için iş yeri, ekmek teknesidir Sümerbank... Sümerbank çocukları için ise gözlerini açtıkları, her türlü güzelliği içinde barındıran, adeta onları mutlu etmek için yaratılmış ayrı bir dünyadır ve bu dünyanın her köşesinde ayrı hikayeler, anılar vardır. Fırsat buldukça hikayelerimi yazıyorum. Bugün gözüme takılan şu patlak ampullerin hikayesini yazacağım.


Ampullerin en son ne zaman  yandıklarını hatırlamıyorum. Ben sizi fabrikada üretimin ve disiplinin en yüksek olduğu 1970 öncesi yıllara götüreceğim.  Nazilli'de milli bayramların coşkusunun en çok görselliğe dönüştüğü kurum kuşkusuz Sümerbank Basma fabrikasıydı. Süslemelerin en yoğun olduğu yer de Nizamiye kapısı ve çevresiydi.


Fabrikanın önü adeta bayram yeri gibi olurdu.
İlk süslenen yer fabrika İdare binasının önünden Hürriyet caddesine açılan Kamyon giriş kapısının birkaç metre yukarısındaki iskeleti borulardan yapılmış üzerinde HOŞGELDİNİZ yazılı "Zafer Takı" olurdu. Sonraki yıllarda Hürriyet caddesi genişletilip çift yönlü olunca bu tak üzerinde SÜMERBANK yazan daha büyük ve gösterişli yeni bir tak ile değiştirildi. Tak ayakları mersin dallarıyla kaplanıp, bayraklarla süslenirdi.

Nizamiye kapısına neredeyse kapıyı tamamen kapatacak büyüklükte koca bir Türk bayrağı asılır, kapının sağında ve solundaki personel ve tahakkuk servislerinin olduğu bölümlere yaklaşık 1 metre boyunda daha küçük ipe geçirilmiş çok sayıda bayrak sıra halinde dizilirdi. Ayrıca nizamiye kapısı ile tam karşısındaki elektrik direkleri arasına da Hürriyet caddesini üzerinden enlemesine geçen iki sıra ipe geçirilmiş aynı büyüklükteki bayraklar ve altından geçen araçlara değecek kadar büyük Atatürk portresi asılırdı.

Yüze yakın bayrakla süslenmiş nizamiye kapısı, "Kırmızı gelinlik giymiş Anadolu gelini" gibi gündüzü süsler, gece olunca da şimdi patlak kalıntıları kalan sıralı ampuller Anadolu gelininin alnında ve göğsünde dizili altınları gibi ışıl, ışıl parlardı...

Bu görkemli görüntüyü görüp etkisinde kalmamak mümkün değildi.
Parlak ışıkların, bayrakların ardında Cumhuriyetin gücü ve Sanayide devleti temsil eden Sümerbank'ı görüyor, yıkılmaz kale gibi görünen dev kuruluşun bir parçası olarak göğsümüz kabarıyordu.

1990 lara doğru, milli bayramları bir kaç bayrakla geçiştirmeye başladık. Nizamiye kapısını eskisi gibi görkemli süslemez, ampulleri yakmaz olduk..."Önce milli coşkuyu, sonra da Sümerbank'ı kaybettik". Kaybetmeye devam ediyoruz. Sevgiyle kalın. İlhan Öden

27 Mayıs 2019 Pazartesi

NAZİLLİ SÜMERBANK RADYOSU 2

Fabrika açıldığında Nazilli'ye pek çok yenilik getirmiş. Bunlardan biri de Nazilli Sümerbank radyosuymuş. O dönemde radyo yayınları henüz ülke genelinde bile dinlenemiyorken, fabrikamızın içinde sürekli yayın yapan bir radyo varmış. Radyo genelde müzik yayını yaparmış, arada duyurular anonslar yapılırmış. Radyonun Ekrem Dilsiz (Dilsizoğlu) adında bir spikeri ve yöneticisi varmış. Ekrem Dilsiz aynı zamanda mizah yeteneği olan şovmen biriymiş. Aralarda çeşitli fıkralar anlatır, taklitler yaparmış. Radyo yayınları ülke genelinde dinlenilmeye başlanınca çıkartılan "Radyo-Telsiz Kanunu" ile özel yayın yapan radyolara yasak gelmiş. Nazilli Sümerbank radyosu da böylelikle tarihe karışıp unutulmuş gitmiş Çalıştığımız dönemde Nazilli Sümerbank hakkında çok bilgimiz yoktu ama radyomuzun rahmetli spikeri Ekrem Dilsiz'i ve ailesini az da olsa tanıma şansım oldu.


 1983 yılı Haziran ayında fabrikaya giriş yaptım. O yıllarda sıkı denetim vardı, fabrikaya, radyo, gazete, fotoğraf makinesi sokmak yasaktı. 1985 yıllarına kadar bu böyle devam etti. 1980 darbesinin arkasından Sıkıyönetim sonrası, sivil yönetimin gelmesiyle ülke genelindeki normalleşmenin, fabrikamıza da yansımaları oldu.


 Özel televizyonlar, radyo istasyonları açılmaya başlandı. Ülkede böyle gelişmeler yaşanır ve geçmişte yaşanan Nazilli Sümerbank radyosu hikayesi hakkında da pek bilgim yok iken,1990 yılında fabrika içinde bir lambalı, bir transistörlü hurda radyo ve bir uyduruk mikrofonla 250 metre çapında bir alana yayın yapabilen minik bir radyo sistemi kurdum. Sistem Dokuma Makine Bakım Daire Ustası Nevzat Çiftçi'nin ofisinde kuruluydu İlk defa yazıyorum,böyle bir sistemden fabrika müdürünün ve üst yönetiminin haberi yoktu. Makine bakım şefi rahmetli Salih Yıldız, Makine bakım teknisyeni rahmetli Hasan Demirhan,sonradan Salih Bey'in yerine atanan yeni şefimiz Mehmet Ağaçhan ve aşağıdaki fotoğraftaki, Dok. Makine bakım personeli arkadaşlarımız dışında bilen yoktu. 
Dokuma Makine bakım Personeli

Peki kurduğum bu ilkel minik radyo ne işe yarıyordu? Ne amaçla kullanıyorduk?İlk Nazilli Sümerbank radyosu gibi tüm fabrikayı kapsamasa da, lokal olarak ondan çok da farklı amaçla kullanmadık. Öğle aralarında, çay molalarında, müzik yayınları yapıyorduk, harici telefonu gelen arkadaşları çağırıp, duyuru anonsları yapıyorduk. En çok da müdürlerin kontrol amaçlı baskın ziyaretleri olduğunda daire ustamızın "Müdür geliyor, herkes makinasının başına gitsin" gibi direktiflerini anında duyurma konusunda çok işimize yarıyordu.

Fabrikada çalıştığım süreçte gerçekleştirdiğim, açılır kapanırken farelerin yukarı aşağı koştuğu,şifresini bilmeyenin açamadığı kapılar ve buna benzer başka "Zihni Sinir" projelerimde oldu.
Onları da başka yazılarda anlatırım inşallah... Sevgiyle kalın. İlhan Öden








13 Mayıs 2019 Pazartesi

"Mikro Devlet" SÜMERBANK.


Devletin Okulları var,Nazilli Sümerbank'ta okul yapmış.
Devletin hastahaneleri var,Sümerbank'ta bünyesinde bir hastahane açmış.
Devletin Camileri var,Nazilli Sümerbank'ta Cami yapmış.
Devletin kütüphaneleri var,Nazilli Sümerbank'ın da var.
Devletin ordusu var,Nazilli Sümerbank'ında minik bir ordusu var.
Bandosu var,İtfaiye,sivil savunma teşkilatları var,Ambulansları,müzik grupları,koroları,var,radyosu var,gazetesi var.Okuma-yazma,Meslek kursları var,çocuklara aşı kampanyaları düzenleyen,aile planlaması yapan sağlık birimleri var,Tiyatrosu,Spor kulübü,sineması var.
Elektrik santralları,su kuyuları,depoları var,Silah yapan atölyeleri var.Saymakla bitmez ...
Kısaca devlette ne varsa, Sümerbank'ta da var. Sanki devlet içinde "mikro bir devletçik" oluşturmuş...
E... boşuna dememişler.
SANAYİ'DE DEVLET SÜMERBANK    İlhan Öden

28 Ocak 2019 Pazartesi

ÖĞRETMENİNİ DİNLEYEN İYİ BİR ÖĞRENCİ GİBİ...

VİDEO

Tarih 9 Ekim 1937 Atatürk , Sümerbank Basma Fabrikasını açmak için, Nazilli'ye gelmiş. Başbakan, başbakan vekili ve hükumeti oluşturan bakanlar, Genelkurmay başkanı, tüm devlet erkanı ve Sümerbank genel müdürü yanında.

Altın anahtarla fabrikamızı açıyor...

 O andan itibaren, sanki etraflarında başka kimse yokmuş, iki kişi fabrikayı geziyormuş gibi fabrika müdürü Fazlı Turga'ya odaklanıyor. Adeta "öğretmenini dinleyen iyi bir öğrenci gibi" gözlerinin içine bakarak büyük bir dikkatle fabrika müdürü Fazlı Turga'yı dinleyip, sorular soruyor, bilgi alıyor.

Videoda da göreceğiniz gibi pamuğun girdiği ilk kapıdan, basmanın çıktığı son kapıya kadar aynı disiplin ve  ilgiyle geziye devam ediyor. Başka kimseyle ilgilenmiyor, konuşmuyor.
 
Kibir yok, her şeyi bilirim havası yok. kompleks yok, sormaktan çekinmek yok...

Etrafındakiler de etkilenmiş olmalı ki, Atatürk ve fabrika müdürünü sessizce izleyip, eşlik ediyorlar.

Bugün böyle bir açılış olsa, aynı disiplini göre bilir miyiz? Zannetmiyorum.Cumhurbaşkanının gelmesine de gerek yok vali gelsin, milletvekili gelsin yeter.

Dalkavuklar, kendini göstermek isteyen, dikkat çekmek, yaklaşmak için birbirini ezenler, koruma ordusu...

Tahmin etmeye gerek yok haberlerde heyetleri görüyoruz...  İlhan Öden.