1 Ekim 2016 Cumartesi

DÜNYANIN EN MES'UT İNSANLARI.

Bu ay blok sayfamı, internetteki bir mezat sitesinde ,"Dünyanın en mesut insanları Bakırköy Sümerbank çalışanları" başlığını  görüp hemen satın aldığım  16 Eylül 1954 tarihinde yayınlanmış 20. ASIR haftalık mecmuasında yer alan ve Bakırköy Sümerbank fabrikasındaki çalışma hayatının fabrika çalışanlarından Hidayet Kurun'un ağzından anlatan röportaja ayırdım. Yazıda anlatılanların tamamına yakını diğer Sümerbank fabrikalarında da aynen yaşanmış uygulanmıştır.Dergi yıpranmış ve solmuş olduğundan  röportajı daha kolay okumak ve paylaşmak bakımından dergide olduğu gibi aynen klavye ile yazarak paylaşıyorum.  İlhan ÖDEN
DERGİDE RÖPORTAJ

ALTMIŞ YILDIR,Evet fasılasız tam altmış yıl aynı fabrikada çalışan bir işçi... Ben dünyanın en mes'ut insanıyım.Hiç bir kaygım yok.Şimdi yetmiş yaşında olduğum halde,buraya ilk girdiğim on yaşımdaki zamanım gibi dipdiri sapsağlam ve neşeli oluşumu da yine bu fabrikaya borçluyum. Müdüründen,memurundan,kapıcısına kadar herkesten memnunum.Burayı kendi evimden fazla seviyorum "Ölümden bile ,beni buradan ayıracak diye korkuyorum" derse artık o fabrikadaki işçi durumu hakkında ne düşünebilirsiniz?
Bunu söyleyen yetmişlik Hidayet Kurun,bir de mukayese yapıyor. -Tam kırk dört sene,Samatya'daki evimden buraya yaya gidip,geldim.Tren yoktu.Otobüs,dolmuş hak-getire ... İlk üç sene yani on üç yaşıma kadar bedava çalıştım.Ondan sonra beş buçuk kuruş gündelik almaya başladım.Bununla geçinmek zorunda idik.Amma yine de yılmadım.Bir de şimdiki halimizi düşünün.Beş buçuk kuruş gündelik iki yüz mislini geçti.Her gün iki tabak sıcak yemekle yarım somun da caba...Başın ağrısa doktor,ayağında Hastalansan hastane hazır...Yılda iki kat işçi elbisesi,birde kıdem zammı,ucuz pamuk,basma,odun... Al alabildiğin kadar... Sinema bile bedava hem de haftada iki defa... Ah genç olup da daha çok seneler burada kalmayacağıma yanıyorum.İşçiliğin böylesine can kurban... Sümerbank Bakırköy Bez Fabrikasındaki yarısı kadarı kadın iki bin iki yüz işçinin sözcüsü durumundaki ustayı dinlerken ferahlık duymamak imkanı var mı?İsterseniz en gençleriyle konuşun hepsinden duyacağınız hep aynı memnuniyet hep aynı ferahlık veren sözler. -Üç ekip halinde çalışıyoruz.Böylece fabrika gece gündüz faaliyette... Sabahleyin yedide işe girenler yarım saat yemek paydosu yaparak öğleden sonra üçte gidiyorlar.Böylece yedi buçuk saat çalışmış oluyorlar.Diğer ekipler de aynı vaziyette.Bu surette zamanımızı istediğimiz gibi ayarlayarak,ekseri günlerimizde gezmek,eğlenmek imkanı buluyor ve yine fabrikanın spor sahalarında dilediğimiz şekilde spor yapıyoruz. Futbol,boks,güreş ve denizcilikte iyi dereceler aldık.
FABRİKA KAYIKHANESİ
Kayıkhanemiz bile vasıta bakımından denizcilikle meşgul olan kulüplerden daha zengindir diyebiliriz. Yemeklerimiz ise evimizde yediklerimizle mukayese edilemeyecek derece mükemmel.Her mevsimde ancak meyvenin turfandasını bile burada tadıyoruz.İşçi sigortasının yardımından başka,fabrikamızın tam teşekküllü hastanesi daima emrimize amade...Deniz kıyısında oluşu bakımından İstanbul'un en latif manzaralı şifa yurdu olan hastanemizde,dişçisinden tutun operatörüne,röntgenine laboratuvarına ve eczanesine kadar her şey var.Doğum ve ölüm gibi hallerde yardım hazır.Çocuğu olana zam,fazla mesai yapana prim hazır.Ayrıca her sene dörder kilo ucuz parça ile yatak yorgan yapmaya yarar pamuk ve evde ısınmamıza elverişli kilosu iki kuruşa tahta parçaları alıyoruz.
Bütün bunlardan başka müdürümüz bay Şefkati Türkekul'un baba şefkatini unutamayız.Her Cuma öğleden evvel kapısı hepimize açıktır,küçücük bir derdi olan zerre kadar tereddüt etmeden,gider görüşür.Ayrıca işçi mümessillerimiz de haftanın muayyen günlerinde gider,müdürümüzle baş başa vererek baba-evlat gibi konuşurlar. Müesseseye hakim olan bu samimi hava hepimize huzur verdiği gibi hamdolsun bu güne kadar esaslı hiç bir anlaşmazlık hadisesine meydan vermemiştir. Daha başka ne istenir?Doğru karşılıklı sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir fabrikanın,mesut bir yuvadan ne farkı vardır? Hele fabrikayı dolaşırken her işçinin güler yüzünde bu huzur ve ferahlığı sezmemek mümkün değil.
FABRİKA HASTANESİ
Hastane kısmında yatan gençlerden biri."Sigortalı olduğum halde burayı tercih ettim çünkü kendi evim,kendi yuvam sayılır.Hakikaten öyle bakıyorlar,o kadar ki insan kendisini hastanede değil anasının kucağında zannediyor" Derken gözleri yaşarıyordu... Ayrılırken yemekhaneye uğradık.Yine deniz kıyısında Marmara'nın mas mavi sularına nazır bu koskoca salonda,yan yana hepsi de tertemiz masalarda iştah ile yemeklerini yiyen kadın,erkek işçiler arasında bir yaşlıca hatuna sokuldum. "Afiyet olsun,memnun musun halinden? dedim.Önündeki yemekleri göstererek "Buyrun bir lokma da siz alın da memnun olup olmadığımı anlayın,Allah başımızdan eksik etmesin... Her gün tatlısıyla,tuzlusuyla hatta radyosuyla aynı ziyafet... Bir yeyip bin şükür ediyoruz." dedi... Hiç derdiniz,şikayetiniz yok mu? dedim. "Allaha şükür yok,bir çocuk yuvamız noksandı...Hani çocuklu olan kimsesiz kadın işçilerin,çalışırken yavrularını bırakacakları yuva... Amma o da yapılıyor.Yeri hazırlandı...Ondan sonra sağlıktan başka isteyeceğimiz kalır mı? Dedim ya Allah başımızdakileri eksik etmesin...Benim de bir dileğim var buranın bütün fabrikalara örnek olması... Yazan : KANDEMİR