10 Aralık 2018 Pazartesi

ATATÜRK FARKI

Atatürk,Nazilli Basma Fabrikasına çok önem veriyordu onun için 9 Ekim 1937 Cumartesi günü fabrikamızı açmak için Nazilli'ye gelirken,başbakan, bakanlar,genelkurmay başkanı ve komutanlar dahil pek çok kişiyi beraberinde getirmişti.
Genç cumhuriyetin en önemli eserlerinden biri olan Nazilli basma fabrikasının açılış töreni ve fabrikanın tanıtımının hem ülke çapında hem de dünyaya en iyi şekilde yansıtılması Atatürk için çok daha önemliydi.



Yanındakilerin çoğu fark etmese de Atatürk'ün yanında belki de diğerlerinden önemli iki kişi daha vardı. Türkiye'nin ilk foto muhabiri 1 numaralı basın kartı sahibi Ferit İbrahim ve Türk sinemasının önemli isimlerinden Kenan Erginsoy.


Aşağıdaki fotoğrafta Atatürk'ü fabrikamızın müdüriyet binası merdivenlerinde görüntülemeye çalışan fotoğrafçı Ferit İbrahim'i arkadan görüyoruz.

Ferit İbrahim işini en iyi şekilde yapmaya çalışan Atatürk'ün güvendiği ve pek çok özel fotoğrafını çektirdiği,çalışırken iki gözlüğü üst üste takacak kadar titiz çalışan iyi bir fotoğrafçıydı.
Kenan Erginsoy'ise ilk Türk filmcilerinden biridir . 1. Dünya savaşı sırasında Almanya'da çektiği filmlerle dikkati çekmiş,teknolojiyi yakından takip eden,Atatürk'ün bilgisine güvendiği yetenekli biriydi. Hatta Atatürk'ün bozulan bir radyo'yu "Yapsa yapsa bunu Kenan yapar" diyerek gönderdiği ve  radyosunun Erginsoy tarafından tamir edildiği hatıralarından bilinir.

Kenan Erginsoy

Evet. Bugün açılış günü ile ilgili paylaştığımız fotoğraf ve video görüntüsü olarak elimizde ne varsa bunları en başta bu iki ustayı özellikle yanında getiren Atatürk'e,sonra sanatlarını en iyi şekilde icra edip 1937 şartlarında başarılı çekimler yapan Ferit İbrahim ve Kenan Erginsoy ustalara borçluyuz. Ülkemiz ve dünya basınında bugün bile ilgiyle izlenen  mükemmel belgeler bırakmışlar. Mekanları cennet olsun.  İlhan Öden

2 Aralık 2018 Pazar

Sümerbank'lı olmak böyle bir şey işte...

18 Mart 2015 Nazilli Sümerbank facebook sayfasında gelen mesajlara bakıyorum. Bir genç kız sayfamızdaki Nazilli Basma fabrikası çalışanları albümümde paylaşmam için dedesinin fotoğrafını göndermiş. Fotoğrafın altına açıklama yazmak için dedesinin ismini yazmasını istedim.
Şevket Atay diye cevap geldi.

Hemen fabrika işçi kayıtlarına baktım.


Baba adı Atıf.1932 Manisa doğumlu.
1955 yılında fabrikamızın İplik ünitesinde çalışmaya başlamış.

Bilgileri fotoğrafa ekleyip paylaştım.




Birkaç dakika sonra mesajıma cevap geldi.
"İnanır mısınız? Dedem şu anda ağlıyor"

Aradan geçen bunca yıl sonra unutulduklarını,artık kimsenin onları hatırlamadığını düşünen Şevket amca. İsmini  yazdıktan birkaç dakika sonra fabrika kayıtlardaki bilgiler gelince çok duygulanmış, ağlamaya başlamış.

Bende duygulandım,gözlerim yaşardı.

Böyle küçücük şeyler bile bu insanları mutlu etmeye yetiyor.
Sümerbank'lı olmak böyle bir şey işte...  İlhan Öden

18 Kasım 2018 Pazar

10 Yılda çok yol aldık,gururluyuz.


İlk yazılarımı 20 Kasım 2008 tarihinde yazmaya başlamışım.10 yıl olmuş. 10 Yılda hep birlikte güzel işler başardık.Arkamızda 3 Ulusal boyutta kaliteli belgesel, Akademik çalışmalara ,önemli sergilere ve etkinliklere destek. Gazete ,dergi makaleleri ve bloğumda yayımlanmış özgün bilgi,anı,haber nitelikli 161 yazı var. 

En önemlisi Nazilli Sümerbank camiasına,dostlarımızı, çocuklarımızı hatta torunlarımızı katarak çoğaldık,dimdik ayaktayız. Ömrümüz yettiğince,Sümerbank bayrağını en yukarıda tutmaya,katıldığımız her etkinlikte Atatürk'ün Sümerbank'ını layıkıyla temsil etmeye kararlıyız.



Destek verdiğimiz akademik çalışmaların başarılı olup ödül kazanması,çalışmayı yapan arkadaşlarımız kadar bizleri de mutlu ediyor,keyiflendiriyor. Yapılacak yeni çalışmalara destek için bizi motive ediyor. İstanbul Üniversitesinden Sezen Cilengir,Arzu Inan ve Rüya Telli arkadaşlarımızı tebrik ederiz. Nazilli Sümerbanklılar olarak.Başarılarıyla gurur duyduk. #sümerbank





10 Kasım 2018 Cumartesi

EKMEK KAPISI "SÜMERBANK"



Çocukluk günlerimizin önemli mekanlarından biri fabrikamızın Nizamiye kapısıydı. Fabrikanın büyüklüğü bu görkemli kapıda vurgulanarak sembolize edilmek istenmiş olmalıydı ki kapının azameti yaklaşanları farkında olmadan etkiler,kılık kıyafetlere çeki düzen verilir,yürüyüşler bile düzeltilirdi.

Bu kapı adeta bir sınır kapısı,özerk bölgeye açılan bir kapı gibiydi,içeri polis,jandarma bile giremezdi. Eğer aranan biri varsa fabrikanın bekçileri kişiyi getirip bu kapıda polise teslim ederdi.

Fabrikamızın Rus Mimarı İvan Nikolaev eserlerinde hep böyle görkemli kapılar kullanmış. Bunu bir yazımda Rusya'daki eserleriyle karşılaştırarak işlemiştim.

Ama bu fotoğraf kapının orijinal şeklini göstermiyor. Aslında pencerelerin olduğu yerlerde küçük kanatsız iki kapı varmış. Çalışanlar girişte bu küçük kapıları kullanırmış.Fabrika araçları ve pamuk getiren arabalar ortadan giriş yaparmış.Sonraki yıllarda araçların bu kapıyı kullanmalarına sınırlama getirildi. Fabrika araçları ve pamuk getiren araçlar diğer kapılardan içeri alınmaya başlandı.

1985 yıllarında yapılan elektrikli sürgülü kapıdan önce genellikle kapalı tutulan demir kapılar ortadaki büyük girişi kapatırdı.

1970 öncesi fabrika kart basma saatleri bu büyük kapının iç tarafındaydı. İşçiler işe giriş çıkışta kartlarını burada basarlardı. Saatler sonradan işletme içine alındı.

Sanırım giriş çıkışı daha kolay kontrol etmek için bu yan kapılar kapatılıp bir tarafına nizamiye nöbetçilerinin kulübesi karşısına da ziyaretçi kulübesi yapılmış. Eğer fabrikada aktif mesai halinde olan biriyle kısa süreli görüşme yapılacaksa bekçilerin karşısındaki küçük ofiste görüşülürdü. Orada bir de telefon vardı İçeriden biri aranacaksa o telefonla aranır ne söylenecekse kapıya gelmeden söylenirdi.

Mesai saatleri içinde çalışanların bu kapıya çağrılması olağan bir durum değildi. Çünkü geçerli bir neden ya da zorunluluk olmadan kimse buraya çağrılmazdı. Çağrı muhtemelen evde ya da ailede bir sorun olduğunun göstergesiydi.


Yine eskiden bu kapının bize göre sol tarafındaki ince uzun bölüm kreş,sağ tarafı da revirdi. Küçükken buralara gelir aşı olurduk. 1963-64 yıllarında içeriye yeni kreş binası yapılınca bu ince uzun bölümün solu personel servisi,sağ tarafı da Tahakkuk servisi oldu. Önceleri bu servisler İplik bölümünün üst katındaydı. O zaman tüm hesaplar Facit benzeri ekranı olmayan kağıt rulo takılan makinelerle yapılır. Kayıtlar el ile kocaman defterlere yazılarak tutulurdu. İşçi maaş bordroları 1 santim kalınlığında bant gibi kağıtlara zamanın kopya kalemleri dediğimiz silinmesi zor kalemlerle yazılırdı. İşçiler bunlara "Şerit" der. Herkes kaç para alacağını bu şeritlerden görür,hesap bilenler yanlışlık var mı? diye kontrol ederlerdi.

Nizamiye kapısı Sümerbank çocuklarının buluşma yeriydi. Birbirimize, örneğin "Saat 11.00 de fabrikanın önünde buluşalım" derdik.Herkes o saatte fabrika kapısı önünde olurdu.

1967-68 yıllarında burası böyle meydan gibi değildi. Kapının iki tarafında büyük çamlar altında park gibi ortası çimli yeşil alanlar vardı. Genellikle öğleden sonraları burası Sümerbank gençlerinin toplandığı uğrak bir yer olurdu. Fabrikamızdan malulen erken emekli olmuş Çekirdekçi Aydın amcanın mavi arabası burada durur işe gelip gidenler ondan alışveriş yaparlar,gençlerde yine o arabanın etrafında toplanırdı.O zamanki delikanlıların en popüler oyunu "Gazoz Çekişme" müsabakaları burada yapılırdı.Yaşımız küçük olduğundan bir çeşit kumar gibi olan büyüklerin bu oyununu sadece izlemekle yetinirdik.


Kapının tavanında elektrikle çalışan kocaman bir saat vardı.Herkes için en doğru saat o saatti herkes saatini fabrika saatine göre ayarlardı.

Sabahları kapının önünde ya da yakınında simit satıcıları olur fabrikaya çalışmak için gelenlere ve işten çıkacak olanlara satış yaparlardı.Sadece bu iş ile ailesini geçindiren kişiler bile vardı. Akşam saatlerine doğru burası pazar yeri gibi olurdu. Satıcılar işten çıkacak işçilere daha yakın olmak için kapıya en yakın noktaya tezgah açmak ister. Fabrika bekçileri de onları uzak tutmak için uğraşırlardı.

Balıkçılar,seyyar satıcılar hatta elektronik eşya satıcıları bile fabrika önünde satış yapar,iyi paralar kazanırlardı. 

İşten yorgun çıkan Sümerbank'lılarda çarşıya gitmek yerine ayaklarına kadar gelen  bu seyyar satıcılardan alış veriş etmeyi tercih ederlerdi.

O zamanlar fabrikada 3000 civarında çalışan olduğundan.Bu kapıdan sanki maç bitince  stadyumdan çıkan seyirciler gibi oluk,oluk insan akardı. Bisikletlilerden , Hürriyet caddesi boyunca bir ucu yukarı Nazilli'de bir ucu fabrika önünde , ince bir konvoy oluşurdu.

Belediye otobüsleri Nazilli'nin çeşitli bölgelerine gidecek çalışanları götürmek için sıra sıra dizilir,,dolmuş taksiciler fazladan bir sefer daha yapa bilmek için acele eder,mevsimine göre Şam tatlıcısı,dondurmacısı,birbiriyle yarış ederdi.

Nizamiye kapısının tam karşısındaki misafirhane yolunun iki kenarındaki çam ağaçlarında Nazilli yazlık sinemalarında oynayan yerli yabancı filmlerin afişlerinin asıldığı panolar vardı.Sinemacılar bile kilometrelerce uzaktan Sümerbank'tan nasiplerini almak için çaba sarf ederlerdi.

Hele dini bayram,okul başlangıcı,yeni yıl gibi özel zamanlarda,avans,maaş,ikramiye gibi işçilerin para aldığı günlerde bu kapının önü bayram yeri gibi olurdu.

2002 yılında fabrikamız kapatıldı. Fabrikamızın önündeki hareketlilikte sona erdi. Artık satıcılar uğramıyor. Üniversite öğrencileri de olmasa Nazilli şehir içi minibüsleri neredeyse sefer bile yapmayacak.

Kapıdan başladık nerelere geldik. Başka bir yazıda,başka konularda buluşmak üzere hoşça kalın. Sevgiyle kalın... İlhan Öden


4 Temmuz 2018 Çarşamba

Rahmetli "Öğle Uykusunu Çok Severdi" :)

Fabrikamızda daimi gündüz çalışanlar için öğle yemeği arası 1 saatti. Bu 1 saatlik uzunca arayı bazı arkadaşlar işçi lokalinde çay,kahve içip sohbet ederek,bazıları lojmanlardaki evine giderek,fabrika içindeki voleybol sahalarında voleybol oynayarak ya da onları izleyerek bazı arkadaşlar da kuytu bir yerde öğle uykusu ile şekerleme yaparak değerlendirirdi. 



Anlatacağım hikaye sıcak bir yaz günü fabrikamızın koyu gölgeli büyük çam ağaçlarının altındaki bankta uyuyan arkadaşımıza yapılan bir şakanın gerçek hikayesidir.

Dokumada çalışan bir arkadaşımız fabrikamızın lezzeti meşhur öğle yemeğini yemiş,fabrika bahçesinde çok sayıda bulunan dayanak yerinde büyük harflerle "SÜMERBANK" yazan banklardan birine uzanmış.Sabah erken kalkmanın verdiği rehavetle hemencecik derin bir uykuya dalıvermiş.

Muzip Nazilli Sümerbank çalışanları bu fırsatı kaçırır mı? Hemen dokuma salonunun her yerinde kolayca bulunan ıskarta ham bezlerden bol miktarda getirip derin uykudaki arkadaşı uyandırmadan yüzü dahil tüm vücudunu bembeyaz bezlerle yavaşça örtmüşler.


10-15 kişi toplanıp,bank'ın önünde sıra olmuşlar. Sesi gür bir arkadaş da bankın baş tarafında yerini almış. Biraz arapçaya benzer şeyler mırıldandıktan sonra uyuyan arkadaşı uyandıracak kadar yüksek sesle. Sanki cenaze namazı kılınmışda imam sorar gibi "MERHUMU  NASIL BİLİRDİNİZ"diye bağırmış. 

Sözde cemaat'de hep birlikte "İYİ BİLİRDİK", Sözde İmam tekrar "HAKKINIZI HELAL ETTİNİZ Mİ...",cemaat "HELAL OLSUN" diye hep beraber bağırmışlar.


Derin uykusundan bu seslerle,uyanıp gözünü açtığında kendini beyaz kefenler içinde bulan,korkudan  kireç gibi bembeyaz ve şaşkın bir suratla,dili tutulmuş bir vaziyette yerinden doğrulan uykucu şakazede,arkadaşlarının kahkahaları ile kendine geldiğinde bir daha fabrikada öğle uykusu uyumamaya yemin etmiştir herhalde...

İşte böyle olur Sümerbanklının şakası,temkinli olmak gerek vesselam...

İleride başka efsane fabrika şakalarıyla buluşmak dileğiyle,sevgiyle kalın. İlhan Öden

13 Mayıs 2018 Pazar

Eski dostum Okaliptüs.

Okaliptüs Ağacı.

Ağaçtan dost,arkadaş olur mu?
Sizi bilmem ama benim için fabrika alanındaki her ağaç kadim bir dost gibidir. Bugün size eski dostum Okaliptüs ağacının,Nazilli Sümerbank hikayesini anlatacağım.

Daha önceki  yazılarımda bahsetmiştim. Fabrikanın yapıldığı alan sulak,bataklık bir alan imiş. O yıllarda Sıtma hastalığı Nazilli'ye kabus gibi çökmüş, Basma fabrikası hastane hekimleri seferber olmuş hastalıkla mücadele ediyor ama bir türlü hastalığın üstesinden gelemiyorlarmış.

Su fabrika için çok gerekli ama derin su kaynaklarına zarar vermeden yüzeydeki  fazla suyu da bir şekilde yok etmek gerek.

Düşünmüşler taşınmışlar...
Kökleri çok derine inmeyen,zemindeki suyu çabucak emecek ve kullanacak bir ağaç türü olan Okaliptüs ağaçları dikmeye karar vermişler.

Dikilen Okaliptüsler kısa zamanda büyümüş,boyları 30-40 metreyi aşmış. Fabrika alanındaki yüzey suyu çekilmiş,sivri sineklerin yumurtladıkları göletler kaybolmuş. Ayrıca Okoliptüs ağaçlarının yaprak kokusunun da sivri sinekleri kaçırma özelliği varmış...

Bir yandan fabrika hastanesinin personelinin gayretleri,diğer taraftan Okaliptüsler sıtma hastalığını Nazilli gündeminden çıkarmışlar.

Çocukluğumuzda Sümerbank Camisi çevresinde,fabrika içindeki futbol sahasının Gıdıgıdı istasyonu tarafında, U apartmanların önünde, Barakalar ile U apartmanlar arasında, şimdiki Sümer futbol sahası çevresinde,önceden ön ve arka sıra apartmanların arasındaki yolda (sonradan kesilip Çam dikildi) ve Gıdı gıdı treni demiryolunun her iki tarafında dev Okaliptüsler vardı. Öyle ki,Gıdı gıdı treni  fabrikadaki istasyondan ,yukarı istasyona kadar sanki ağaç dallarından yapılmış yeşil bir tünel içinde gider,yukarıdan bakıldığında hiç görünmeden ilerlerdi.

Ağaçlar aynı zamanda Türkiye'nin o zamanki en önemli sanayii tesislerinden biri olan fabrikamızın ve demiryolu bağlantısının kamuflajı görevi de yapıyordu.

Fabrika bahçivanları belirli aralıklarla Okoliptüs ağaçlarının aşırı büyüyen dallarını keserdi. Dallar kesilmediği zaman şiddetli fırtınalarda kırılır düşen dallar fabrika dışında yaşayan vatandaşlar tarafından kapışılırdı. Böyle bir zamanda düşen büyük bir dal altında kalan bir kız çocuğunun hayatını kaybettiğini hatırlıyorum.

Fabrika kapanma sürecine girince, önce demiryolu çevresindeki yüzlerce Okaliptüs dipten kesildi,kökleri vatandaşlar tarafından yakacak yapmak için çıkarılarak yok edildi. Arkasından Sümer camisi çevresindeki dev okaliptüsler de kesildi. Sümerpark alanında birkaç ağaç ve futbol sahası çevresindeki Okaliptüsler hala kalanlardan. Sanırım fabrika içinde de 10 kadar Okaliptüs yaşamaya devam ediyor.

Bugün size eski dostlarımdan Okaliptüslerin hikayesini anlattım. Başka bir zaman,Bahçedeki Hurmaların, İtfaiyenin yanındaki kırmızı ekşi Eriklerin,Temerküz Atölyesinin önündeki Yumuşak Ekmek Ayvalarının,Elektrik bakımın yıkılmış çardağından yere düşmüş asmanın üzümlerinin,Banyo binasının arkasındaki küçük Can Eriğinin ve Kaynakhanenin önündeki Karadutların, Fıstıklarını yere döküp bize tek tek toplatan Koca Çam ağaçlarının hikayelerini anlatırım. Bu günlük bu kadar. Sevgiyle kalın. İlhan ÖDEN

4 Nisan 2018 Çarşamba

Kayseri Sümerbank Açılış töreni,İşçilerin resmi geçit ve spor gösterileri.1935

Sümerbank Kayseri bez fabrikası açılış töreni videosunu daha önce paylaşmıştım. O video açılış törenine  katılan Türk ve Sovyet yetkililerin,protokol üyelerinin görüntüleri ve açılış töreninde yapılan konuşmaları içeriyordu. Bu belgesel videoda ise çalışanların  resmi geçiti ve Sümersporlu sporcuların gösterileri yer alıyor.

2 Mart 2018 Cuma

ÖZLEDİM,KOKUSUNU ÖZLEDİM.

Özledik...

Fabrikanın her bölümünün kendine özgü bir kokusu ya da sesi vardı. Basmahanede asit ve boya,santralde kömür,beyazlatmada klor ve arap sabunu,Haşıl da nişasta,katlamada kumaş kokardı. Kaynakhane de asetilen ve yanan elektrotlardan çıkan duman,marangozhanede mis gibi çam havası, temerküz atölyesinde gürgen kokardı. Mekanik atölyeye girince ahşap zemini kurtlardan korumak için dökülen mazot ve yağların kokusuna karışan,makinelerin kesici aletlerine dökülen soğutma sıvılarının kokusuyla karşılaşırdık. Bazı yerler güzel, bazı yerler de "Bu adamlar burada nasıl çalışıyor" dedirten rahatsız edici ağır kokular vardı... O kokular hala burnumda ama iyisini de kötüsünü de özledim hem de çok özledim. İlhan Öden






5 Ocak 2018 Cuma

NAZİLLİ SÜMERBANK'TAN PROFESÖRLÜĞE.


NURETTİN YELKEN
SÜMERBANK'TAN PROFESÖRLÜĞE



Nurettin Yelken 1918’de Denizli’nin Çal Kazasında doğmuştur. Esnaf bir ailenin çocuğu olduğu biliniyor.  İlk ve orta okulu bitirdikten sonra,babasını küçük yaşta kaybettiği için önce devlet demir yollarında çalışıyor. Sonra da uzun süre görev yapacağı Nazilli Sümerbank’ta muhasebeci olarak çalışmaya başlıyor.


Nurettin Yelken Nazilli Sümerbank Salonunda

Nazilli Basma Fabrikası’nda 1939 – 1952 yılları arasında muhasebeci olarak çalıştıktan sonra,tahsilini tamamlamak arzusunu belirterek İzmir Basma Fabrikası muhasebeciliğine tayin ediliyor.

Bu arada Serazer hanım ile evlenmiş ve çocukları Çiçek (1940), İpek (1944),Bülent (1947) dünyaya gelmiştir (Mimar Bülent Yelken 2000 yılında vefat etmiştir) . Onların da tahsili söz konusudur. İzmir’deki basma fabrikası Sümerbank’ın büyük sanayi kuruluşlarından birisidir. Bu fabrikanın bulunduğu yer bugün İzmir’de Basmane olarak anılmaktadır.

Ailesiyle

Sümerbank tekdüzen bir hesap planı uygulamaktadır, maliyet muhasebesine önem vermektedir. Nurettin Yelken bu büyük fabrikanın muhasebe sorumluluğunu yürütürken, 1954 yılında İzmir Ticaret Lisesi’ni dışardan bitirir. Ve İzmir Yüksek İktisat ve Ticaret Okulu’na 1954-55 ders yılında kaydını yaptırır, 1957 yılında okulu bitirir.     

Bir ara Sümerbank İzmir Şubesi müdürlüğünü yapar. Prof. Yelken için 1962 yılı dönüm noktasıdır. Çünkü hocaları Prof.Şükrü Erlaçin ve Prof. Ali Haydar Erişkin kendisine öğretim görevliliği teklif ederler.
Gazete Kupürleri
Ve öğretim görevliliğine başladıktan bir süre sonra doktorasını verir (1967), iki yıl sonra da doçent olur (1969). Dr. Nurettin Yelken İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde 1973 yılında profesörlüğe yükseltilir. Prof. Yelken, 1930’larda Atatürk’ün başlattığı sanayileşme hamlesindeki İktisadi Devlet Teşekkülleri içinde muhasebe ve özellikle maliyet muhasebesi açısından özel bir yeri olan Sümerbank’ın tekstil tesislerinde 1939’dan emekli olduğu -1967 yılına kadar 28 yıl sorumlu muhasebeci olarak çalışanlardan akademik yaşantıya geçen az sayıda akademisyenden birisidir.

Cumhuriyetin kendi muhasebe düşüncesini yaratma çabalarını yaşamıştır. Akademik yaşantıya geçince ilk kitaplarının maliyet muhasebesi, yönetim muhasebesi olması tesadüf değildir. Akademisyenlikten emekli olduğu 1985 yılına kadar binlerce öğrencisi olmuştur. Prof. Dr. Nurettin Yelken, 2002’de İzmir’de vefat etmiştir.

Bu bilgiler İzmir Yeniasır gazetesinin 23 Mart 1969 tarihli Bu Hafta adını taşıyan ekinden ve Kızı İpek Eraltay’ın evinde 26 Mayıs 2016 tarihinde İpek hanım ile yapılan söyleşide alınmıştır.

40 yaşından sonra eğitime devam edip profesör olmak kolay değil. Bunu başarmış bir Nazilli Sümerbank'lının olduğunu biliyordum. Sayfa arkadaşımız Serpil Özen dayısının bu özelliğinden bahsetmişti. İki hafta önce yine sayfa arkadaşlarımdan Nurettin Yelken'in öğrencisi olmuş Levent Ersoy ağabeyden detayları öğrenince yeni yılın ilk blog yazısını. Neredeyse  imkansızı başaran bu büyük Sümerbanklıya ayırdım. Mekanın cennet olsun Prof. Nurettin Yelken.