9 Kasım 2020 Pazartesi

BİR GÖÇMEN ÇOCUK GÖZÜYLE SÜMERBANK.

   
Babaannem, babam ve halalarım, hepsi Sümerbank'lı, iki halamın fabrika şeref defterinde takdirnameleri var.

Babam ve ailesi; Bulgaristan’ın Stara Zagora (Eski Zağra), annem ve ailesi Yunanistan’ın Kos adasından (İstanköy) 1940 yıllarında gizlice, sınırı geçip mülteci olarak Türkiye kaçmışlar.

  Çeşitli olaylar, sıkıntılar yaşadıktan sonra Nazilli’ye gelip Sümerbank Basma fabrikasına sığınmışlar. Fabrika onlara kucak açmış, iş vermiş, lojman vermiş, yetmemiş, karyola, yatak, battaniye gibi eşyalar vermiş. Sadece benim ailem değil tabi ki. O yıllarda Nazilli’ye balkanlardan ve 12 adalardan yüzlerce göçmen aile gelmiş. Öyle ki lojmanlar zor durumdaki göçmenleri barındırmaya yetmemiş.

 Fabrika "Basmamı basar satarım, kazancıma bakarım” dememiş. İmkânlarını seferber etmiş kısa zamanda göçmenleri barındırmaya yetecek sayıda bugünün prefabrik yapılarına benzeyen, “Baraka” olarak isimlendirdiğimiz lojmanları yapmış.

 Göçmenler, iyi giyinen, o zamanki Aşağı Nazilli halkına göre daha eğitimli daha bilgi ve görgülü, bazıları 2-3 lisan bilen modern insanlarmış. Geldikleri dönemlerde yerli halk tarafından “Yarım gâvur” diye isimlendirilip, dışlanmışlar. 

 Onlar dışladıkça, Sümerbank daha sıkı sarılmış. Meslek sahibi göçmenler fabrikada önemli görevler almışlar, atölyelerde usta olmuşlar, sanatlarını, yeteneklerini en iyi şekilde Sümerbank için kullanmışlar. Zaman içinde saygı duyulan önemli kişiler olmuşlar. 

Sümerbank çalışanlarına, iş vermiş, aş vermiş, bugün sahip oldukları her şeyi vermiş. Göçmenlere de yattık yerden maaş ve çadır yerine, "onurlu bir yaşam" vermiş. 

  Neden Sümerbank’ı bu kadar seviyorsunuz?
 Neden bu kadar önemsiyorsunuz?

 Bu soruların cevabı işte yukarıda yazdıklarımda gizli… 
 Biz, Atatürk'e, Cumhuriyete, Sümerbank’a herkesten daha çok şey borçluyuz. Ödemeye çalışıyoruz. İlhan ÖDEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder