Oysa o seksen yaşlarında koca bir Çınar'dı, çok zulüm görmese kolay, kolay bu hallere düşmezdi. Yer yüzünde iki bin beş yüz yaşında soydaşları yaşarken bir Çınar için seksen yaş nedir ki?
29 Aralık 2020 Salı
HEY GİDİ KOCA ÇINAR.
9 Aralık 2020 Çarşamba
SANAYİ MUSİKİSİNİN ORKESTRASI
Atatürk'ün fabrikamızı açış töreninden
bahsederken, Atatürk salona girince fabrika müdürümüz Fazlı Turga'nın el
işaretiyle hazırda bekleyen dokumacıların aynı anda bütün tezgâhları
çalıştırmasıyla ortaya çıkan gök gürültüsü gibi sese, Atatürk'ün
"İşte bu sanayinin musikisi" yanıtı hep anlatılır. Bugün sizlere işte
bu musikiyi oluşturan orkestrayı kısaca anlatmak istiyorum.
Belgeler, kayıtlar fabrikaya ilk girişte dokumada başlayıp fırsatını bulup
başka kısımlara geçenleri, zor şartlara dayanamayıp çıkış yapanları yazıyor,
gösteriyor.
Bende bu salonda birkaç yıl çalıştım. Rahmetli babam 33 yıl çalışmış. Bizden
önceki nesil usta, dokumacı ve masuracıların çoğu çalışma hayatlarının hemen
hepsini bu salonda geçirmiş. Bu vesileyle aramızdan ayrılan postabaşı, komple, ekip ve ayar ustası, dokumacı, masuracı, revizyoncu, çözgücü, nakliyeci, silici, patlakçı, yağcı tüm dokuma çalışanı vefat etmiş büyüklerimizi saygıyla yâd edelim. Yattıkları yerler nur, mekânları
cennet olsun... Sevgiyle kalın. İlhan Öden
9 Kasım 2020 Pazartesi
BİR GÖÇMEN ÇOCUK GÖZÜYLE SÜMERBANK.
3 Kasım 2020 Salı
BİR PROFESYONEL FUTBOLCUNUN GÖZÜYLE NAZİLLİ SÜMERBANK VE SÜMERSPOR.
1950-55 yılları Nazilli Sümerspor ile maçımız var, fabrikanın önüne geldik devasa bir kapı, iki tarafında üniformalı muhafızlar. Büyük kapıdan içeri girerken tam karşımızda bir Atatürk büstü var. Gür kaşları çatık, bize bakıyor. İster istemez etkileniyor, yürüyüşümüz değişiyor, kıyafetlerimize hafiften çeki düzen veriyoruz.
Fabrika futbol sahası iki
yüz metre kadar içeride. Biraz yürüyeceğiz... Önümüzde adeta cam gibi
düzgün beton bir yol. Böylesi büyük şehirlerde bile yok. Karşıda bir hastane,
şaşırıyoruz. Gürültüyle çalışan makinelerin arasından geçeceğimizi zannederken,
kendimizi her tarafı güller, çiçekler, yemyeşil yaban mersinleri ve büyük çam
ağaçları arasında adeta minik bir cennette buluyoruz.
Maç yine karşılıklı pozisyonlarla
dengeli bir şekilde devam ediyor. Artık son dakikalar yaklaştı. Sümerspor tek
farkla önde... Maç böyle bitecek diye düşünürken tartışmalı bir penaltı oldu.
Gole çevirdik. Maç berabere bitti. Burada hakemler centilmenlik gereği, misafir
takımlara biraz esneklik yaparlarmış.
Sonuçtan iki takım da memnun bir şekilde ve seyircilerin alkışları
arasında soyunma odasına gittik. Banyodaki dev termosifonun gövdesi kor gibi
kıpkırmızı olmuş. İki takım değil, dört takım daha gelip yıkansa yetecek kadar
sıcak su var.
Duşumuzu aldık, giyindik bizi fabrikanın
tabldotuna götürdüler, Sümerspor'lu yöneticiler ve sporcularla birlikte bir
yemek yedik. Yemekleri fabrikanın aşçıları yapıyormuş, Menü de, mercimek
çorbası, dalyan köfte ve künarlı, kuş üzümlü pilav var. Daha önce dalyan köfte
hiç yememiştim, tadı damağımda kaldı.
Sonra fabrikanın bahçesine geçtik,
fabrikanın orkestrası, alçak beton bir sahnede caz parçaları çalıyordu.
Dikkatimi çekti gündüz bizimle maç yapan Sümerspor'lu sporculardan biri
orkestrada piyano çalıyordu, çok şaşırdım.
Yöneticiler ve Sümerspor’lu sporcularla
sohbet ettik. Fabrikada hafif işlerde çalıştıklarını, ortamdan ve ücretlerinden
memnun olduklarını söylediler. Biz de çoğu profesyonel kulüpte böyle bir
ortamın olmadığından bahsettik. Çay, kahve ve dondurma ikram ettiler. Gecenin
sonunda terli formalarımızı, havlu ve çoraplarımızı yıkanmak üzere fabrika
çamaşırhanesine bıraktık. Bizi fabrikanın karşısındaki misafirhaneye
götürdüler. Demir somyalı, bembeyaz nevresimleri olan iki yataklı küçük odalara
dağılıp yattık. Nazilli'ye gelirken hiç düşünmediğimiz, bir Avrupa ülkesinde
bile göremeyeceğimiz şekilde ağırlanmıştık.
Ertesi sabah fabrika müdürü takımımızı
makamında kabul etti, bizleri onurlandıran bir konuşma yapıp
teşekkür etti. Müdür Bey’e memnuniyetimizi belirtik.
Misafirperverlikleri için teşekkür ettik. Bize yine fabrika lokalinde kahvaltı
ikram ettiler. Çamaşırhanede yıkanıp ütülenmiş malzemelerimizi teslim aldık.
Otobüsümüze doğru ilerlerken, kafamızda
getirdiğimiz "Küçük kasaba " imajından eser kalmamıştı. Nazilli'de
beklemediğimiz kadar iyi ağırlanmış, beklemediğimiz kadar güçlü ve büyük bir
kulüple maç yapmıştık. Daha sonra o gün bize karşı oynayan oyunculardan
birkaçı Beşiktaş, Galatasaray, Altay, Göztepe, Fenerbahçe gibi büyük profesyonel
takımlara transfer olup milli takım seviyesine kadar yükseldiler.
İlhan Öden
Nazilli Sümerbanklılar derneği kurucu başkanı
22 Temmuz 2020 Çarşamba
31 Mayıs 2020 Pazar
ÇÖPÇÜLER...
Ya çok sık mola veriyorlardı ya da molaları çok uzun sürüyordu ki. Bende böyle bir izlenim bırakmışlar...
O zaman kesin karar vermiştim. Çöpçü olacaktım. Biraz çalışıp sonra akşama kadar dut ağaçlarının altında yatacaktım.
Maalesef şartlar hayalimdeki mesleği yapmamı engelledi. Çöpçü olamadım,dut ağaçlarının altında doya doya yatamadım...
Keşke lojmanlar yıkılmasa, ağaçları kesilmeseydi.Belki arada bir yine dutların altına oturup, gözlerimizi kapatıp, o mutlu,kaygısız çocukluk günlerimize kadar uzana bilirdik. Sevgiyle kalın. İlhan Öden.
6 Mayıs 2020 Çarşamba
BENİM BABAM FABRİKATÖR.
26 Nisan 2020 Pazar
BİZDE G*TE,G*T DERLER...
Orta 2. sınıftaydık. Okulun son günleri karne vaktinin yaklaştığı zamanlardı. Fen bilgisi öğretmenimiz Ayfer Yüzbaşıoğlu durumu kritik olan arkadaşlarımızı kurtarma sözlüsüne kaldırıyordu. Birkaç öğrenciyi sözlü yaptıktan sonra İsmail Eksen arkadaşımızı tahtaya kaldırdı ve "Tavukların sindirim sisteminin şemasını" çizmesini istedi.
İsmail sorunun bildiği yerden çıkmasının sevinciyle ve kendinden emin bir şekilde tavuğun sindirim sistemini güzelce tahtaya çizdi. Her organı farklı renk tebeşirle boyadı.En yukarıdan başlayıp sırayla oklar çizip her organın ismini yazarak, şeklin alt tarafına doğru iniyordu. İlk anlarda her şey yolunda gidiyordu ama ne olduysa birdenbire durdu,öylece kalakaldı. Bir Ayfer hanıma,bir sınıfa,bir tavana bakıyor ama bir türlü son organın ismi aklına gelmiyordu. Ayfer hoca not vermek için şeklin bitmesini bekliyor İsmail'i hadi oğlum diye sıkıştırıyordu...
İsmail bir süre bekledi, baktı sınıftan kopya veren yok,anüs'ün de aklına geleceği yok, son organın adını herkesin bildiği gibi " G*T " şeklinde yazdı ve yerine oturdu. Suratı kıpkırmızıydı...
Sınıfta önce bir kaç kıkırtı duyuldu,arkasından adeta bir kahkaha tufanı koptu. Ayfer hoca dahil tüm sınıf gülmekten yerlere yatıyordu. Neyse ki Ayfer hoca olaya her zamanki hoşgörüsüyle yaklaşıp İsmail'e tam not verdi.
23 Nisan 2020 Perşembe
MAKARAM "KARA" BAĞLAR...
Biz "Şeytan uçurtması ya da kıvırtma" derdik. Şimdiki çocuklar bilmez. Defterimizin ortasından iki yaprak koparır,hemencecik yapı verirdik. Basit bir şeydi ama çok güzel uçardı. Güzel uçması için de kaldırabileceği ince hafif iplikler isterdi. Bizde annemizin dikiş kutusundaki bu makaraların birinden biraz iplik alır uçurtmamıza bağlardık. İşimiz bitse de artık o iplikler geri gelmez, telef olur giderdi. Annelerimizden bu yüzden çok azar işitirdik ama yine de yapacağımızdan geri kalmazdık.
Bu makaraların birde daha küçükleri vardı. Bulursak onlardan iki tane,bulamazsak, bunları tam ortadan keser arabamıza tekerlek yapardık. Ortasına ince bir mil,kalınca bir kargıdan şase,telden bükme yuvarlak direksiyon,yandan da bir vites kolu taktık mı işlem tamamdı.
Az kalsın unutuyordum.Havalı olsun diye bir de bayrak takardık. O zamanlar bisikletlere takılan üçgen bayraklar vardı. O bayraklardan bulmaya çalışırdık,bulamazsak milli bayramlarda sınıflarımızı süslediğimiz kağıt bayraklardan mutlaka bulur, anten gibi uzattığımız telin ucuna takardık.
O zaman annemiz Fabrika fırına, yardım sandığına ,gazeteciye,manav Cemal amcaya gönderse bile, gitmek hiç zor gelmezdi. Kargıdan arabamıza atlar Sümerbank lojmanlarının düzgün beton yollarında,mahsusçuktan değiştirdiğimiz her vitese,her ara gazına, ağzımızla uygun motor sesi gibi sesler çıkararak, bayrağımızı dalgalandıra dalgalandıra giderdik...
İşte böyle... Makara beni,belki sizi de alıp, 50 sene öncesine kadar götürdü...
"Makaram sarı bağlar,kız söyler gelin ağlar" diye bir türkü vardı,bilirsiniz. O türküdeki gelin hala ağlıyor mu bilmem ama biz Sümerbank çocuklarının göz yaşları dinmiyor, kolay kolay dineceğe de benzemiyor... Muhabbetle kalın. İlhan Öden
19 Nisan 2020 Pazar
BİLİN İSTEDİM...
3 Nisan 2020 Cuma
MASKE'den SÜMERBANK'a
27 Ocak 2020 Pazartesi
Babamla sohbet...
1985-86 yıllarında Northrop tezgahlar üretimden kaldırılıp yerine Dornier dokuma tezgahları getirildi. Artık yeni tezgahlarda çalışmaya başlamıştık. Babamla dokuma salonu sohbetlerimiz devam ediyordu ama şekli değişmişti. Artık eski tezgahlar ile yeni tezgahlar arasındaki benzerlikleri ya da farklılıkları konuşuyorduk.
Eskiden o anlatıyor,ben dinliyordum,artık ben anlatıyordum o merakla dinliyordu.
Yeni tezgahlarda teknolojik bakımdan eski tezgahlara göre önemli değişiklikler vardı. Her gidişimde bir yolunu bulup sözü yine dokuma tezgahlarına getiriyor, sorular sorup yeni tezgahlardaki teknolojik gelişmeleri öğrenmeye anlamaya çalışıyordu.
Eski tezgahlarda friksiyon dişlisi, yeni tezgahlarda kavrama sistemi var diye başlar, kavrama sisteminin,friksiyon dişlisine göre üstünlüklerinden bahseder,atkı ipliği koptuğunda mekiğin yuvada kaldığını,çözgü ipliği koptuğunda tezgahın iplik geçirme pozisyonunda durduğunu anlatırdım. Hayretle dinlerdi.
Babamı en mutlu eden sohbetler bunlardı. Bende onu mutlu etmek için bıkmadan, sıkılmadan anlatırdım.