22 Haziran 2025 Pazar

ESKİ NAZİLLİ PAZARLARI


 1963 yıllarıydı. O zamanlar Aşağı Nazilli'de  Çarşamba pazarı,  Yukarı Nazilli'de Perşembe pazarı kurulur, şehirde başka yerde pazar kurulmazdı. Çarşamba pazarı Sümerbank lojmanlarına yürüme mesafesi olarak yakındı ama pazar alışverişlerini elde taşımak için çok uzaktı.

Gıdı gıdı treniyle Perşembe pazarına gider, dönüşte komşularımızla anlaşır, pazardan sonra hepimiz aynı faytona biner,  biraz fazla ödeme yaparak neredeyse kapımıza kadar faytonla gelirdik.

 Paranın değerli olduğu günlerdi, rahmetli annemle 5 lirayla pazara gider haftalık ihtiyaçlarımızın hepsini alırdık. O zamanlar sera falan yoktu. Her şey zamanında alınır tüketilirdi. Mevsiminde ilk çıkan meyve ve sebzelere "Turfanda" denirdi.

 Minik bir sepetim vardı. Pazara girince annem en önce kiraz, çilek gibi meyvelerden alır sepetime koyar, "Sen bunları taşı bana yardım et" derdi. O zaman henüz kimyasal ilaçlar, gübreler bu kadar yaygın değildi.  Hem pazarı gezer, hem de sepetimdeki meyvelerden birer ikişer yerdim.

 Özlediğimizden mi bilmem, turfanda domatesin, biberin, salatalığın tadı, kokusu bile şimdikilerden çok farklıydı. Çilekler şeker gibi, kayısılar, şeftaliler mis gibi kokar, lokum gibi tatlı olurdu. O yıllarda ithal muz yoktu. Yerli Anamur muzları, parmak kadar küçük, hıyarlar ise 30 santim kadar uzundu. Muz ancak zenginlerin sofralarını süsleyen pahalı bir meyveydi. 

Sokaklarda, köşe başlarında el arabasıyla dolaşarak, soyup, tuzlayıp salatalık  satan  seyyar satıcılar olurdu.

Annem seyyar arabalarda satılan el yapımı sifonlu Nazilli gazozundan birer bardak alır beraber içerdik. Bir musluktan tatlı şurup, bir musluktan soda akardı. Gazozun tat ayarını biraz ondan, biraz diğerinden koyarak gazozcu yapardı. 

Buzdolabının henüz evlere girmediği günlerdi...
Karcılar, kışın kar yağdığında, dağların kuytu yerlerinde açtıkları büyük çukurlara doldurup sıkıca bastıkları karları, üzerini dallarla örtüp, yaza kadar saklayıp, yazın eşek sırtında çuvallarla pazara getirip, satarlardı. Sıcaktan susayanlara verdikleri para karşılığı kadar karı, odun testeresiyle keserek verirlerdi... Alanlar karları ısırarak, emerek sularını akıta akıta yerlerdi. 

Ellerinde kullanılmış rakı şişelerine doldurulmuş kara sülükleri, şişeleri birbirine vurarak satan sülükçüler...

Avazı çıktığı kadar bağırarak "Bodrum hakiminin canına nasıl kıydığı"  gibi şeyler yazan , matbaa baskısı destanları satmaya çalışan karanlık tipli destancılar...

Köşe başında yeni çıkacak "ne yağı olduğu belirsiz" margarinleri ekmeğe sürüp tattıran seyyar reklamcılar...

O günlerin Nazilli Perşembe pazarından aklımda kalanlar anekdotlar...

Alışverişimiz bittiğinde...
Şimdiki Nazilli belediye binasının olduğu yerdeki, çay bahçesinin önündeki duraktan, faytona binerdik. Belediye otobüsü pazar sepetlerini almazdı. Hava iyi olduğunda faytona binmek güzel olurdu ama tren köprüsü yokuşundan inerken fayton, dolu ve ağır olduğundan, hele yerler de ıslaksa, atlar kayar tehlikeli durumlar yaşanırdı.

 Yokuşu kazasız belasız inince faytoncu "Deah... cuk cuk cuk..." diye öpücük atar gibi sesler çıkararak atları kırbaçlar aşağı Nazilli'ye doğru hızlanırdık...  İLHAN ÖDEN

GÜNDÖNDÜ


 GÜNDÖNDÜ

Bizim çocukluğumuzda, Nazilli Sümerbank lojman bahçelerinin olmazsa olmazıydı Ayçiçekleri.
Herkes dikerdi; bazıları tepsi gibi kocaman olurdu.
Yazlık fabrika sinemasına gitmeden önce bir tanesini koparıp bıçakla üçgen dilimlere ayırır, arkadaşlarla bölüşürdük.
Çekirdeklerini, kelledeki yuvalarından tek tek çıkarır, çiğ çiğ yerdik. Kenardakiler dolgun olurdu, ortalara geldikçe tazecik, yumuşak.
Siyah olanlar dudaklarımızı, parmaklarımızı boyardı.
Ama en güzeli neydi bilir misiniz?
Sabahları doğuya dönerdi o dev çiçek kafaları, akşama kadar usul usul güneşi takip edip batıya dönerdi.
Belki de bu yüzden biz, onlara “Ayçiçeği” değil, Gündöndü derdik.
Çekirdekten öte, çocukluğumuzun aydınlığa bakan yüzüydü o… İlhan ÖDEN

16 Haziran 2025 Pazartesi

HEP BANA... YOK SANA !

 Aşağıdaki şema kapatılan Nazilli basma fabrikasının arazilerinin ne kadar "ADİL" dağıtıldığını gösteriyor.

KUŞADASI SÜMERBANK KAMPI: Nazilli fabrikasının çalışanları için yapılmış, sonradan genel olarak Sümerbank'lıların hizmetine açılmıştı. Kapatılıncaya kadar tüm masrafları Nazilli Sümerbank tarafından karşılandı. Kampı Sümerbank çalışanlarının kurduğu Sümerbank vakfı bedelini ödeyerek almak istedi ama ihaleye bile sokmadan bedelsiz Aydın özel idaresine verildi.

SÜMERBANK LOJMAN ALANLARI: Önce Nazilli belediyesine verildi, mahkeme sonucunda Aydın büyükşehir belediyesi mülkiyetine geçti. (200 dönüm)

BASMA FABRİKASI ARAZİSİ: "Fabrikayı kapattık ama yerine üniversite açacağız, ilk etapta 3000 öğrenci daha sonra 5000 öğrenci olacak, Nazilli öğrenci kenti olacak, fabrikanın kapatılmasından etkilenmeyecek" dediler. Bedelsiz olarak Adnan Menderes üniversitesine verdiler. Şimdi tam sayıyı bilmiyorum ama tahminen 300 öğrenci ancak vardır. Öğrenci sayısı artmak yerine her yıl biraz daha azalıyor. (200 Dönüm)

GIDI GIDI YOLU: Nazilli belediyesine verildi, SİT korumasında alınıp satılmaz. Maddi olarak hiç bir değer ifade etmiyor.

Polis okulu' da böyle gitti, okul yıkılacak yeniden yapılacak dediler. Biz "okul yıkılırsa bir daha yapılmaz" dedik. "Okul yapılınca yazdıklarınızdan utanacaksınız" dediler. Mesajlar hala duruyor. Polis okulu uçtu gitti...

Sümer ilkokulu yıkılırken, tepki gösterilmesin diye "Okul depreme dayanıksız, yıkıp öğretmen evi yapacağız" dediler. Bir kaç sene geçince, Öğretmen evi 'de hayal olup gitti. 
Vilayet olmanın avantajını işte böyle, böyle kullanıyorlar. Nazilli'yi hep aynı taktikle aldatıyorlar...
Yemekleri yiyip bulaşıkları bize yıkatıyorlar.  İLHAN ÖDEN 

NOT: Kuşadası'nın, Nazilli Sümerbank arazileriyle ne ilgisi olabilir? Gibi bir soru akla gelebilir. Sümerbank Fabrika ve tesislerinin hemen hepsi bulundukları yerin belediyelerine bırakıldı. Bursa'da, Denizli'de, Malatya'da... Sümerbank kampı 'da, kamu parasıyla yapılmış bir tesisti. 35-40 yıl Kuşadası'nın bir parçası olarak kullanılmıştı, diğer Sümerbank tesisleri gibi Kuşadası belediyesine bırakılması, "Kamu malının, kamuya iadesi bakımından" daha uygun olurdu. Kuşadası halkının kullanımına açılır, kimse de karşı çıkmazdı.

14 Haziran 2025 Cumartesi

NAZİLLİ


BİR ZAMANLAR İL OLMAYA ADAY BİR İLÇENİN HİKAYESİ
Türkiye'nin batısında, Aydın'ın gözde ilçelerinden biri olan Nazilli, yıllar boyunca sadece coğrafi büyüklüğüyle değil, ekonomik potansiyeli, tarihi zenginliği ve kültürel mirasıyla da dikkat çekti. 1960’lı yıllardan bu yana “il olacak ilçeler” arasında adı sıkça anılan Nazilli, gelişmişlik düzeyi açısından da hep ön sıralarda yer aldı. Ancak bugün bu güzel Ege ilçesi, ziyaretçilerini bambaşka bir yüzle karşılıyor.
Otobandan Nazilli’ye giriş yaptığınızda, aklınızda modernleşmiş, dinamik, canlı bir ilçe görme beklentisi olur. Bu beklentiyle camdan dışarıya bakarken, ilk karşılaştığınız manzara şaşırtıcıdır: Sağda solda uzanan tarım alanları, dar iki şeritli yolun kenarına sıralanmış hayvan pazarı, mezbaha, arıtma tesisi ve eski bir minibüs durağı... Her şey sanki zamanın gerisinde kalmış gibi görünür.
İlerledikçe yol genişler, ağaçlı bir yola girilir. Şehrin merkezine yaklaştığınızı düşünürken, solunuzda yıkılmaya yüz tutmuş bir yapı dikkatinizi çeker. Duvarları dökülmüş, giriş kapısı dut ağaçlarıyla sarmaş dolaş, neredeyse doğaya karışmış bir harabe... Bir an duraksar, gözlerinizi ovuşturursunuz. “Burası o meşhur Nazilli Basma Fabrikası olamaz” dersiniz.

(Nazilli basma fabrikasının yok oluşunu, "Nizamiye kapısının adeta bir mezar taşına benzeterek" vurgulayan ironik çalışmam.)

Ama orasıdır..
Bir zamanlar sadece Türkiye’nin değil, dünyanın kalkınma hamlelerinde örnek gösterilen Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası... Binlerce işçinin çalıştığı, ülkenin sanayileşme sürecine katkı sunan, bölgeye hayat veren o büyük tesis; bugün terk edilmiş, unutulmuş, çürümeye bırakılmıştır. Bu sadece bir yapının değil, bir dönemin, bir ideali temsil eden belleğin çöküşüdür.
Otobüs ilerlerken kırmızı ışıkta durur. Sağda, çalılarla çevrelenmiş yıkık bir okul binası göze çarpar. Eğitim hayatının neşeli anılarını taşıyan o duvarlar şimdi sessizliğe bürünmüş, adeta çocuk seslerini özler gibi…
Şehir merkezine yaklaştıkça dükkânlar görünür, ama pek çoğu kapalıdır. Sanki bir zamanlar cıvıl cıvıl olan sokaklar şimdi sessizliğe bürünmüş. Arada bir iki açık dükkân kalmış, onlar da son bir gayretle ayakta durmaya çalışıyor.
Otobüs, bakımsız bir refüjle ayrılmış ana caddeye girerken hareketlilik biraz artar. Yeni yapılan yüksek binalar göze çarpsa da, kasaba havası hâlâ baskındır. Modernleşme ile gelenek arasında sıkışmış bir yapı gözlenir. Otogar kavşağından geçilip terminale girildiğinde, şehirle ilgili ilk izlenim çoktan zihninize kazınmıştır.
Otobüs yeni yolcular alıp geldiği yoldan geri dönerken, siz de kafanızdaki “Gelişmiş ilçe Nazilli” imajını yavaşça geride bırakırsınız. Aklınızda ise şu sorular kalır:
Nazilli. Acaba ne zaman kendine hak ettiği değeri yeniden verecek? Acaba ne zaman değerlerine sahip çıkacak? İLHAN ÖDEN

1 Haziran 2025 Pazar

LAMEL

 



Fotoğrafını paylaştığım dokuma tezgahı parçasının adı Lamel'dir. Nazilli basma fabrikasında çalışanlar, hangi kısımda çalışırlarsa, çalışsınlar hemen hepsi bu parçayı tanır. Lojmanlarda oturanlar, fabrikada staj yapan öğrencilerin de çoğu bilir.
Adını her Sümerbank'lı bilse de asıl işlevini ancak dokumada çalışanlar bilir. Dokuma tezgâhlarının en küçük, belki de en ucuz parçalarından biri olmasına karşın en önemlilerinden biridir. Görevini herkesin anlayacağı şekilde kısaca anlatacak olursak "dokumayı oluşturan ipliklerden biri koptuğunda hatalı dokuma yapılmasını engelleyen iki sistemden birinin parçasıdır. Kumaşı enlemesine oluşturan ipliğin adı Atkı'dır. Atkı ipliği koptuğunda tezgahı "Atkı Çatalı" ismiyle anılan parça durdurur.
Lameller kumaşı uzunlamasına oluşturan, levent adı verilen büyük makaralara sarılı yüzlerce metre uzunluğundaki haşıllı ipliklerin kontrolcüsüdür. Her iplik, lamelin ortasındaki delikten geçerek dokumanın oluştuğu tezgahın ön kısmına doğru uzanır. Çözgü iplerinden biri herhangi bir sebepten koparsa, lamel testere cihazının hareketli dişlerinin arasında sıkışır, hareket edemeyen testere, tezgahı çalıştıran Avare kolunu düşürüp, tezgahı durdurur. Dokumacı gelir kopan ipliği bağlar geçmesi gereken doğru yerlerden geçirip tezgahı çalıştırır. Lamelin asli görevi bu ama kullanım alanları bu kadarla da sınırlı değildir, onları da yazalım.
Fabrikanın açılışında kurulup çalıştırılan Northrop dokuma tezgahlarının lamelleri sert çeliktendi, çok güzel bıçak olurlardı. Daha sonra piyasadan alınan lameller, sonradan çıkan her şey gibi o kalitede olamadı. Hemen her dokumacının gömlek cebinde lamelden yapılmış bıçaklar olurdu. Kopan ipliklerin taraktan geçtikten sonra kumaş üzerindeki fazlalıklarını kesmekte kullanırlardı. Bazen iplikler birbirine karışır, bazen üzerlerine bir pamuk parçası düşer "boncuk" denilen minik düğümler oluşturur... Böyle durumlarda lamelden yapılmış incecik, neşter gibi bıçaklarla, iplikleri koparmadan düğümler, pamuklar temizlenirdi. Dokuma dışındaki kısımlarda çalışanlarda gömlek ceplerinde kösele zımbalanarak sap yapılmış lamelden bıçaklar taşır. Kalem açmak, meyve soymak gibi işlerde kullanırlardı.
Dokuma tezgahları altı ayda bir revizyon olurdu, biz makine bakımcıydık, laçka olmamış, hafif boşluk olan altı ay kadar idare edebilecek sarı yatakların boşluğunu almak için araya lamel soktuğumuz, yine buna benzer başka zararsız boşlukları almakta ve bir, iki milim yukarı kalkması gereken atkı çatalı, batarya mesnedi gibi parçaların altına sokup kaldırmakta asıl görevinin dışında da dolgu malzemesi olarak imdadımıza yetiştiği olurdu. Aklıma gelenler bunlar ama mutlaka başka amaçla kullanan arkadaşlar da olmuştur. Velhasıl çok fonksiyonel parçalardı lameller...
İşte böyle. Mekik, masura, çarık, arka duvar, vurucu kol, at kafası, sarma cihazı, ördek, nal burnu...
Lamel sadece biri...
Bunlar bizim unutamadığımız eski dostlarımız. Ara sıra hatırlayıp, kulaklarını çınlatmamız lazım. Yoksa gücenirler. İLHAN ÖDEN

17 Mayıs 2025 Cumartesi

ARMÜR

 


Armür: dokuma tezgahlarında, çözgü ipliklerinin bağlı olduğu çerçeveleri, ayarlanan düzen içerisinde hareket ettirerek kumaş üzerinde üretim boyunca aynı geometrik desenleri oluşturan mekanizmaya denir. Armürün tamburu üzerine silindirik delikli kart takılır (desen kartonu) tambur döndükçe deliklere düşen iğneler, kolları, kollar da, çözgü ipliklerinin geçtiği çerçeveleri harekete geçirir, istenen örgüyü oluştururdu. Karatka Northtrop (Armürlü) Rus tezgahlarında ise aynı iş, zincirle bağlanan ahşap desen kartonu üzerindeki deliklere tırnaklar çakılarak yapılırdı.

Bilgisayar öncesi dönemin otomasyon parçaları böyle basit ama işlevsel şeylerdi. Bunlara 19. yüzyılın bir çeşit ilkel kodlama, basit bilgisayar kontrol sistemi diyebiliriz.


Bu teknik konuları sıradan işçiler bilmez. Bazen bilgisayarlar saçmalamaya, yapmaması gereken şeyler yapmaya başlar, anlayanlar "virüs girmiş derler" gerekeni yaparlar. Yukarıda yazdığım sistemler de bazen saçmalamaya, hatalı dokuma yapmaya başlardı. Tezgahı durdurur armürü kontrol ederdik. Bazen küçük bir pamuk, bazen bir iplik parçası, bazen de bir süpürge teli... Bizim virüsümüz de bunlardı. Bazı kişiler vardır 25 sene çalışır, 25 yıl aynı işi yapar başka bir şey öğrenmeden, kendinden bir şeyler katmadan emekli olur gider. Biz çok şükür o kişilerden olmadık, işimizi hakkıyla yapmak için ne görev verilirse, hep daha iyi yapmak, aldığımız paranın hakkını vermek için, öğrenme çabasında olduk, emek verdik, kafa yorduk. Hala çalışmaya devam ediyoruz. Sevgiyle kalın. İlhan Öden

9 Mayıs 2025 Cuma

Kısaca İLHAN ÖDEN


 Adım ilhan Öden, Nazilli Sümerbank fabrikasında çalışmak üzere gelen, Bulgaristan göçmeni bir baba ile Yunanistan'ın İstanköy adasından  gelen bir annenin 2. çocukları olarak 1958 yılında Sümerbank lojmanlarında dünyaya geldim.  Giriş sınavını kazanarak girdiğim, o zamanki adıyla Nazilli Endüstri Meslek Lisesi olan okulumuzun 1974-75 mezunuyum.  Başarılı bir öğrenciydim.  Okulumuzun futbol ve voleybol takımlarında yer aldım. Tesviye bölümü mezunuyum.  Üniversite sınavında İDMMA Işık Mühendislik okulunu kazandım, fakat dönemin siyasi problemleri yüzünden mezun olmadan ayrılmak zorunda kaldım. 

Askerlik dönüşü Nazilli Sümerbank basma fabrikasına yapılan sınavı 1. sırada kazanarak girdim. Dokuma makina bakım, Enerji Santrali, Teknik kontrol ve İşletme muhasebesi servislerinde çalıştım.  Fabrikamızın kapatılma sürecinde emekliliği hak ettiğim 2001 yılı başında başka şehirlerde çalışmak istemediğim için henüz 42 yaşındayken emekli oldum.

Sümerbank, çalışanlarına ve ailelerine değer veren, yasalara bağlı, üzerine düşen görevleri fazlasıyla yapan bir kurumdu. 

Bugün sahip olduğum ne varsa hepsini Sümerbank'a borçluyum, ödemek için 2005 yılından itibaren amatör olarak ama akademisyen titizliğiyle çalışıyorum. Ailemden öğrendiklerime, çocukluk dönemimde yaşadıklarım, çalışma hayatımda öğrendiklerim, Sümerspor ve fabrika alanı içindeki sosyal alanlarda gördüklerimi ekleyince, bu konuda büyük bir birikime sahip olduğumu fark ettim. Önce bilgilerimi paylaşabileceğim bir blok sayfası oluşturdum, sosyal medya hesapları açtım, yönetiyorum. Sümerbank'a dair ne varsa toplayıp, arşiv oluşturuyorum. Nazilli Sümerbanklılar derneğinin kurucu başkanıyım.  Bu güne kadar Büşra Bigat, Şenol Sırma ve Hasan Doğan olmak üzere üç doktora tezine kaynak oldum, arşiv desteği verdim. Üniversite ve lise seviyesinde  onlarca ödeve yardım ettim. Söyleşi ve konferanslarda konuşmacı olarak yer aldım. Fabrikamız kapatılalı 25 yıla yakın zaman geçmesine rağmen Nazilli gündeminden düşürmedim.  Yaşamımın sonuna kadar karşılık beklemeden çalışmalarıma devam edeceğim.  İlhan Öden

5 Nisan 2025 Cumartesi

NAZİLLİ SÜMERSPOR & FENERBAHÇE

 NAZİLLİ SÜMERSPOR & FENERBAHÇE

Bu fotoğraf maç sonrası çekilmiş. Maç Nazilli Şehir Stadyumunda oynanmış, ortadaki futbolcu Fenerbahçe'de 1953-63 yılları arasında 10 yıl oynayıp 8 yıl kaptanlık yapan, Fenerbahçe'de 4 kez şampiyonluk yaşamış, Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra 1 sezon da Galatasaray'da oynayıp 1 şampiyonluk da orada kazanmış milli futbolcu Naci Erdem.

Etrafında Nazilli Sümerbank çalışanları var. Naci Erdem'in solundaki bıyıklı kişi. Fabrikamızın Makine bakım bürosunda çalışanlarından, rahmetli Emin Hilmi Erkal, sonradan Aydın Tekstil'e geçmiş, personel müdürlüğü yapıp, emekli olmuş. 2005 yılında vefat etmiş. Fotoğrafı oğlu Eray Erkal gönderdi teşekkür ederim.
İskender Kuvaki . Nazilli stadyumunda Fenerbahçe'ye karşı oynamış.
Bu maçta oynayan Sümerspor'lu futbolculardan İskender Kuvaki halen yaşıyor. Geçtiğimiz yıllarda fabrikamıza yaptığı ziyarette tanışıp görüşmüştük. Bana bu maçın Nazilli şehir stadında oynandığını ve o maçta oynadığını kendisi söylemişti. O maça dair mutlaka başka fotoğraflar da vardır ama maalesef Sümerspor 1970 yıllarında kapatıldığında tüm kupaları, madalyonları, şiltler ve tüm fotoğraflar Ankara Ulus meydanındaki eski genel müdürlük binasına gönderilmiş. Orası da şimdi Sosyal Bilimler Üniversitesi oldu, oradaki depodan almak için girişimlerimiz olduysa da alamadık. Artık akıbetlerinin ne olduğu konusunda bilgimiz yok. Fabrika müzesindeki kupalar kulübün tekrar açıldıktan sonra kazandığı kupalar. İlhan Öden

3 Mart 2025 Pazartesi

GİTMESEK DE , GÖRMESEK DE O CAMİ, BİZİM CAMİMİZDİR !

 Aydın Hedef Gazetesi Sümerbank Camisiyle ilgili bir haber hazırlıyormuş. Bana camimizle ilgili bazı sorular sordular. Soruları cevapladım.

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası Camii Sümerbank çalışanları olarak sizin için nasıl bir anlam ve önem taşıyor?

1958 yılında Sümerbank lojmanlarında doğmuşum. Camimiz ben doğduktan bir yıl sonra açılmış. Bu bakımdan camiyle tanışıklığımız, Sümerbank çalışanı olmadan çok önce başladı. Benim için camimiz fabrika kompleksi içindeki hastane, okul, kütüphane gibi diğer sosyal ünitelerden pek farklı değildi. Fabrikanın önemli bir bir parçasıydı. Rahmetli dedem Recep Öden,  Camide imam olmadığı zamanlar ve Ramazan ayında fabrikada çalıştıkları için Teravih namazı kılamayanlar için gece iş bitiminde camide Teravih namazı kıldırdığını biliyorum. Camiye erken tanışıklığımız sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Camimiz yapıldığı dönemde tartışmasız Nazilli'nin en güzel camisiydi, bence  hala en güzellerinden biri.
NAZİLLİ SÜMERBANK CAMİSİNİN DETAYLI GÖRÜNTÜSÜ.

Kimse bizi zorlamasa da yaz tatilinde mahalleden arkadaşlarımızla camiye namaz surelerini ve Kuran-ı kerim öğrenmek için kursa giderdik. Kurs sırasında sık sık camimizi görmeye gelen ziyaretçiler olurdu, onların camimizin, mimarisini, renkli vitraylarını, kartonpiyerlerini, duvar motiflerini, hat levha ve ahşap kısımlarının işlemelerini hayranlıkla incelemelerini izler, sanki caminin sahibiymiş gibi gururlanırdık.

Dedem Rahmetli Recep Öden 
Sümerbank Camisi önünde, cami duvarları yeni örülmüş, sıvanmayı bekliyor.

Fabrika kapanmasına rağmen bugün hala caminin ibadete açık olması size neler hissettiriyor?

Fabrika kapatılıp üniversiteye devredildi, lojmanlar ve Okulumuz yıkıldı... Sümerbank adını taşıyan ne varsa hepsi tarihe karıştı. Bugün Sümerbank adını taşıyan tek yapı "Sümerbank Basma Fabrikası Camii" bu bakımdan biz Sümerbank çalışanları için çok önemli. Fabrikada 20 bin kişi çalışmış. Bunların büyük kısmı fabrikaya ait 480 adet  lojmanlarda oturdular, çocukları benim gibi dünyaya gözlerini burada açtılar. Zaman, zaman buralara gelip eski günleri yad ediyorlar. Gözleri Sümerbank'tan kalan izler arıyor. 
O zamanlar camimiz şimdiki gibi değildi. Cuma günleri, Ramazan aylarında, bayram sabahlarında camide namaz kılacak yer bulunmazdı. Cami bahçesine hasırlar serilir, cami içindekiler kadar dışarıda cemaat olurdu. Bugün hala Nazilli'nin başka mahallelerinde oturan Sümerbank'lılardan namaz kılmak için camiimize gelenler oluyor. 

Caminin yapım süreci ve bugünlere gelmesinde Sümerbank çalışanlarının büyük emeği olmasıyla ilgili neler düşünüyorsunuz? 

Zamanın Nazilli müftüsünün öncülüğüyle, fabrikamızın dokuma şefi rahmetli Mithat Ertana  başkanlığında başlayan süreç 1959 yılında camimizin tamamlanmasıyla sonuçlanmış. Büyük ölçüde fabrika çalışanlarının katkısıyla yapılan camimize dönemin başbakanı Adnan Menderes'te 50 bin lira yardımda bulunmuş. Fabrikanın açık olduğu süreçte istisnasız her Sümerbank çalışanının aylık maaşından küçük bir miktar cami için kesinti yapılırdı. Fabrika kapanıncaya kadar caminin, inşaat bakım, elektrik, su, marangozluk gibi işçilik ve bakım giderleri Nazilli Basma fabrikası tarafından bedelsiz karşılandı. Sümerbank kurumunun bir parçası olarak camisine gözü gibi baktı, çalışanlarında camide maddi ve manevi katkıları var. Herkes unutsa da yaşayan Sümerbank'lılar, vefat eden Sümerbank'lıların çocukları olarak. "GİTMESEK DE , GÖRMESEK DE O CAMİ, BİZİM CAMİMİZDİR"  diyoruz. İlhan Öden.



16 Şubat 2025 Pazar

NAZİLLİ SÜMERBANK LOJMANLARI.

 

İŞÇİ LOJMANLARI

Üç tip işçi lojmanı vardı. Büyük tip, Orta tip ve Küçük tip. Hepsinin içinde mutfak, banyo ve tuvalet vardı. Mutfaklarda mozaik tezgah, banyolarda bakır katı yakıtlı termosifon, tuvaletler alaturka ve sifon tertibatlıydı. Büyük tipler, iki oda, salon ve yazın oturmak için geniş bir antreden oluşuyordu. Yatak odalarında yüklük tabir edilen büyük dolap vardı. Orta tiplerde oda sayısı aynı olmakla beraber antre bulunmuyordu. Küçük tiplerde salon yoktu. Yapıldığı döneme göre modern ve sağlam yapılardı. 1970 yıllarına kadar lojmanların Elektrik ve su tesisat, sıva ve badana dahil her türlü bakımı fabrika tarafından yapılıyordu. Bunlardan ayrı fabrika ile aynı anda inşa edilen, apartman tipi, ahşap baraka ve sonradan lojmana çevrilen konutlarla beraber toplamda 480 adet lojman vardı. Apartman lojmanlar ve Yardım sandığı arkasındaki sıra evler memur kadrolarındaki çalışanlara tahsis edilmekle beraber işçilere tahsis edilmiş bazı lojmanlarda vardı. Bunlardan ayrı fabrika içinde müdür ve üst düzey idareciler için fabrika inşaatı sırasında yapılmış özel lojmanlar vardı.