Bu sayfalarda ne zaman fabrika fırınından bahsetsem, herkesin aklına gelen ilk kişi fırınındaki Hüseyin amcadır. Rahmetlinin fabrika kaydında , Ahmet oğlu, 1301 doğumlu , Hüseyin Sezgin 1943 yılında işe başladığı yazılı. Kendisi, fabrikadan sağlık sebebiyle tazminatlı çıkış yapıp, Yardım sandığının yanında uzun yıllar manavlık yapan rahmetli Cemal Arıkan'ın kayınpederiydi.
Hüseyin amca sinirli bir adamdı, azarlamadığı Sümerbank çocuğu yok gibidir. Aslında, Hüseyin Sezgin amcanın aksiliği biraz da bizden kaynaklanıyordu.
Özellikle Pazar günleri fırının önünde sıcak ekmek almaya gelen çocuklarla doluyordu, ekmek çıkıncaya kadar fırının önü her türlü oyunun oynandığı adeta bayramyeri gibiydi.
Orada kartlarda yazılı okuduğu isimleri duyurmak, sağa-sola koşuşturan çocukları susturmak, nizamı sağlamak da rahmetliye düşüyordu. Yaşananların hepsini yazsak, üstüne fırının yanında akan kanalın üzerinden atlatken içine düşenleri, kanalın okaliptüs ağacından tahta köprüsünü, Sırayla üzerinden atladığımız siyah çöp varilini, fırın penceresi önünde üzerine kırlangıç gibi tünediğimiz demir boruyu, fırından yeni çıkan ekmekleri, kollarımız yana yana evlere götürürken, bir yandan ucundan koparıp, farkına varmadan yarısına kadar yediğimizi, o ekmeklerin 50 yıl sonra bile hala damağımızda kalan tadını anlatsam...
Bunlara rahmetli Kemal amcanın siyah sepetli motosikleti ve daha sonra onu satıp yeni aldığı, her gün silip pırıl pırıl yaptığı kırmızı Voswosunu, fırının uzun bacasındaki leylekleri de eklesem eminim bir kitap olur.
Kitabın baş kahramanı da, uzun boylu, vücuduna oranla küçük kafalı, çakmak çakmak bakıp, 50 yıl sonra bile hala yüreğimizi titreten renkli gözleriyle bakan rahmetli Hüseyin amca olurdu. Sevgiyle kalın. İLHAN ÖDEN