29 Eylül 2011 Perşembe

Fabrika'da Barınmak. (Ali Cengizkan)


ALİ CENGİZKAN'ın Arkadaş yayınlarından çıkan, "FABRİKA'DA BARINMAK" adlı kitabı, ÇAĞATAY EMRE DOĞAN'ın NAZİLLİ BASMA FABRİKASI YERLEŞİMİ : TARİHÇE VE YAŞANTI ( Sayfa 77-111) adlı araştırma tezinden alıntılanmıştır.

BİR SÜMERBANK İŞÇİSİNİN DEFTERİNDEN NOTLAR ...
Mesut bir işçinin fabrikada 24 saati nasıl geçer bilir misiniz?
Bugün üçüncü kursu da bitirdim ve diplomamı aldım. Bu fabrikaya işçi olarak gireli bugün tam bir sene oldu. Köyden Nazilli'ye geldiğim günü , bu gelişim ikinci yaşına basarken bütün dekoruyla hatırlıyorum : Üzerimde eski bir elbise vardı ve yırtık olan pabucumla fabrika müdürünün yanına nasıl çıkacağımı düşünüyordum. Ancak hayalin uçsuz bucaksız sanılan büyük çerçevesinin içine sığdırabildiğim bu bütün köyümüz kadar geniş bir toprak parçası üzerinde kurulmuş fabrikaya işçi olmak arzusuyla gelmiştim. Makine olarak nahiyenin gaz motoru ile işleyen değirmeninden başka bir şey bilmiyordum. Elektriği görmemiştim.

Elimde doktorun sağlık raporu fabrika müdürünün yanına girdiğim zaman, kulaklarım, alışmadığı bir sesle uğulduyordu : makine sesi. Bugün o bana bir musiki gibi geliyor. Ondan ayrılırsam medeniyet ve refahtan ayrılacağımı sanıyorum: ‘ bir senede bu ne kadar değişiklik ? ‘ demeyiniz . çünkü onun kendisi de bir senede kuruldu.

Size hatıra defterimden bazı sayfalar okuyacağım. Bunlar okuma yazma öğrendikten sonra yazılmış notlardır. Çünkü ben buraya geldiğimde okuma yazma bilmiyordum. Yalnız beni yaratan alemin ; renkli , ışıklı, hareketli hatıralarını varlığımda yaşattım ve onları kağıt üstüne tespit etmeyi öğrenenince bu vazifeyi yerine getirdim. Siz bunlara bir hatıra değil de bir var olma tarihi diyebilirsiniz.

Fabrikaya girdiğimin haftasında şefimiz beni yanına çağırdı. Elinde üzerinde resmim olduğu bir dosya vardı. Bu bana ait dosyadır. Bütün hayatım onun içindedir. Beni tanımanıza hacet yok onu tanıyınız. ‘ Hasan, sen okuma yazma bilmiyorsun. Yaşın gençtir. İyi bir vatandaş olmak için muhakkak okumayı öğrenmek lazım. Bu akşam işten sonra kursa devama başlayacaksın’ dedi.
FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
"BU KADAR DA OLMAZ YANİ" demeyin !

15 Şubat 1948
Nazilli Basma Fabriksının işçi ve memurlarından oluşan Tiyatro grubu Atatürkün isteğiyle, Ahmet Adnan Saygunun bestelediği Cumhuriyet döneminin ilk Türk opereti "ÖZSOY" Operasını fabrika sahnesinde sergiliyor.


Bizim fabrikada 2000’e yakın işçi içinde okuma yazma bilmeyen yok gibidir. Geldikleri zaman bir çokları benim gibi bilmiyorlardı. O akşam işten sonra kursa devama başladım. Alfabeyi bir ayda öğrendim. Üçüncü ayda köyüme mektup yazdım. Şimdi her gün gazete okuyorum. Fabrikanın bizim için yaptırdığı binalardaki odamda ufacık bir kitap hanem ve içinde 20’ye yakın kitabım var. Burada yalnız bir sanat sahibi olmayı değil bilerek yaşamayı ve niçin yaşadığımı öğrendim. Burada beş arkadaşla beraber büyük bir odadayız. Bu odayı bize fabrika verdi. Bir köy odasında hayata gözünüzü açıp orada gençlik çağımıza kadar yetiştikten sonra bol ışık alan ,isi ve kokusu olmayan modern bir beton yapıda bir dünya cenneti huzuru duymaz mısınız?

Odamız çiçek gibidir: temiz ve rahat bir hayatın ancak temiz ve rahat bir binada yaşanabileceğiniz anlamışsınızdır. Eğer bir gün tekrar köyümüze dönersek oradaki hayatı olduğu gibi kabul edecek değiliz. Zaten bizim saadetimiz köyün hayatı da fabrika hayatı gibi olduğu gün tamamlanacaktır. Burası memlekete kumaş vermekle kalmıyor. Burası makine devrinin bir eseri olarak o kumaşı kullananı da makine devrinin çocuğu yapmak davasındadır.
Güzel odamızda neşeli bir hayat sürüyoruz. Kazancımız yerindedir. Fabrika bize ucuz ve iyi yemek temin etmiştir. İşimi de vücudumun enerjisini israf edercesine harcamıyorum. Güçlükleri yenen makine ve dev kudretli elektrik büyük yardımcılarımızdır.

Kitaptan bir fotoğraf

Bizim 24 saatimizi bütün vatandaşlar için dileriz. Rahat bir yatakta huzur içinde geçen bir uykudan sabahın erken bir saatinde kalkarız. Doğan gün ile beraber hayata girmenin nefse verdiği bir itimat vardır. Düşünün bir kere: kudretli güneşle beraber siz de vazife başındasınız.
Makinenin başına gitmeye daha çok vakit vardır. Evvela duşumuzu yapacağız. Parke zeminli ve daima bol su olan hamamlarımız bizi beklemektedir. Buradan gideceğimiz yer spor sahalarımızdır. Fabrikamızda spor bir ders halindedir ve iyi spor yapan iyi makine kullanan kadar makbuldür. Sağlam kafanın sağlam vücutta bulunduğunu bize tecrübe ile gösterdiler. Bizim ellerimize renkli kumaş modellerini verirken bu kadar karışık renkleri birleştirerek nefis kumaş şekilleri bulan mühendislerimiz de bizimle beraberdir.

Sonra kuvvetli bir kahvaltı ve ondan sonra işbaşı. Üzerimizde hep bir çeşit gömleklerimiz vardır. Öğle tatiline kadar koca fabrikaya yalnız makine ve motor homurtusu hakimdir. Biz yalnız ‘ söz gümüşse sükut altındır’ sözüne inanmakla kalmayız. Zamanında olduktan sonra sükutun da kahkahanın da sözünde hatta koşmak, sıçramak ve eğlenmenin de altın olduğunu biliriz. Hayatımızda her şey yerli yerinde ayarlanmıştır. Yalnız acı ve bedbinlik nedir bilmeyiz.
Bankada bir tasarruf hesabım vardır. Fabrikaya işçi olarak girdiğimin ikinci ayında birçok arkadaşlarıma uyarak bir kumbara da ben aldım. Haftalığımın yüzde yirmisini ona atıyorum. Çünkü burada hayat ucuzdur. Yani fabrikanın içinde o kadar ucuz ve güzel yemek yiyoruz ki şaşarsınız. Berberimiz vardır, sinemamız vardır, kütüphanemiz vardır, ve nihayet bütün ihtiyaçlarımızı temin eden bir kooperatifimiz vardır.

Kitaptan bir fotoğraf

Eğer bir gün tekrar köyüme dönecek olursam anlatacağım şeyler arasında akıllı bir insan parasının çıkın içinde beklemeyeceği ve onun yerinin banka kasası olduğu da vardır.

Fabrikaya girdiğimden beri iki defa zam gördüm. Sanatı öğrendikçe bilgi sahibi oldukça aldığımız parada artıyor. Hiç beklemediğimiz bir günde gündeliğimizin artırıldığını öğrenmeye alıştık. İçimizde verdiğimize karşılık eksiksiz almış olmanın ferahlığı var. Burada bir damla alın terinin mukabelesiz kalmasına imkan yoktur. Sanki hashas ve yanılmaz bir terazi ; bütün gün yanıbaşımızda emeğimizi ölçüyor.

Güzel, şirin modern fabrikamızı bütün vatandaşların gezmesi bizim dileğimizdir. Kumaşlarımızı giyerken bizi hatırlayınız. Bizim hiç ıstırabımız yoktur. Onları sizin için seve seve gönlümüzden gele gele hazırlıyoruz. Mallarımızın iyi olmasına bir telinin bile çarpık olmamasına dikkat ediyoruz. Çünkü fabrikanın bu memleketin bütün vatandaşları için kurulduğunu onun makinesinin sesinden yurdumuzun saadet ve hürriyet şarkısının bestelendiğiniz biliyoruz.

NOT: Bu satırlar Sümerbank fabrikalarının kurulduğu herhangi bir yerdeki fabrikalardan birinde çalışan binlerce işçiden birinin not defterinden alınmıştır. Hadise umumidir. Memleketin dört tarafına kol sararak ekonomik istiklalin abidesi halinde yükselen fabrikalarda onbinlerce işçinin hepsinin defterinde değilse bile hatırasında ve vicdanlarında yaşayan bu notları iki yeni fabrikanın açıldığı bugünde bütün memleketin okumasını faydalı bulduk.
( Ulus Gazetesi / 31.01.1938)

11 Eylül 2011 Pazar

Çocuklar Yuva'ya, Anneler Çalışmaya...

Başka başlıklarda Nazilli Basma Fabrikasını anlatırken kreş konusuna da zaman zaman değinmiştim. Fakat kreş konusu Sümerbank’ anlatırken üç-beş kelimeyle geçiştirilecek kadar basit bir konu değil. Onun için elime de güzel fotoğraflar geçmişken bu yazımda sizlere Nazilli Sümerbank kreşini anlatmaya çalışacağım. (Fotoğraflar için Neşe İyigör Arslan hanıma çok teşekkür ederim)

NAZİLLİ BASMA FABRİKASI ÇOCUK YUVASI

Annem ,evlendikten sonra fabrika da çalışmadığı için ben hiç kreşte kalmadım ama 1-2 günlüğüne de olsa kreşte kalmayı çok isterdim.”İlhan,kreşte kalmamış bize neyi anlatacak” dediğinizi duyar gibiyim.Ben kreşte kalmadım ama arkadaşlarımdan bazıları,amcam, ablamın, arkadaşlarımın çocukları yuvada kaldılar.Anneannem kreşte çalışmış.. Belki benden daha iyi anlatacak kişiler de vardır ama bu konuyu bilmeyenlere benim anlatacaklarım bile fazlasıyla yetecektir bundan eminim..

NAZİLLİ BASMA FABRİKASI ÇOCUK YUVASI

Nazilli Sümerbanklılar kreş kelimesini pek kullanmazdı. Bizim için orası çocuk yuvası hatta sadece "yuva" idi. Annesi fabrikada çalışan çocuklar fabrikanın yuvasında kalırlardı. Sümerbank bünyesindeki başka fabrikalarda da benzer yuvalar vardı ama Sümerbank dışındaki işyerlerinde böyle yuvalar olduğunu sanmıyorum.

Büyüklerimden duyduğuma göre fabrikanın ilk çocuk yuvası, Sümer ilkokulunda açılmış, sonra, fabrika nizamiye kapısının sol tarafında, sonradan personel servisi olarak kullanılan uzun binaya geçilmiş daha sonra da fabrika içine Kreş binasının yapılmasıyla hizmete kendi binasında devam edilmiş. Bu binanın yapıldığı dönemi hatırlamıyorum fakat kreş çocuklarının oynadığı oyun parkındaki dönen zincirli salıncağın, Misafirhane önündeki boş alanda durduğu aklımda kalmış. Sonradan bu oyuncaklar yeni kreş binasının fabrika alanı içindeki bahçesine taşındı.Sanırım bu kadar yuva tarihi açıklaması yeterli ,şimdi birazda Sümerbank yuvalarının benzer kreşlerde olmayan asıl özellikleri anlatayım.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
YUVA ÇOCUKLARI BİR GÖSTERİDE
Neşe İyigör Arslan sahnede gösterisini yapıyor.

En önemli özelliklerden biri çocukların yuvaya kabul yaş sınırının olmamasıydı. Doğumdan sonraki yasal 3 aylık doğum iznini kullanan anne, işbaşı yaptığında bebeği hemen yuvaya kabul ediliyordu. 3 aylık bebekler okul çağına kadar yuvada kalabiliyor hatta bazı özel durumlarda okul çağındaki çocukların bile ailesi soruna çözüm buluncaya kadar yuvada kalmasına izin veriliyordu.

Bebeği yuvada kalan anneler mesai saatleri içinde 2 kere bebeklerini emzirmek için yuvaya geliyor bunun dışında çocukların her türlü bakımı Sümerbank'ın kadrolu çocuk bakıcıları tarafından yapılıyordu.

Emzirme dönemini geçmiş daha büyük çocuklara, yuvada kaldıkları saatlerde kahvaltı, süt, meyve suyu gibi gıdalar Sümerbank tarafından bedelsiz veriliyor ayrıca kreşte kalan çocuklara fabrika yemekhanesinden ücretsiz yemek de veriliyordu.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
ÇOCUKLAR YUVA DOKTORU,HEMŞİRE VE BAKICILARLA BİRLİKTE

Yuvada herhangi bir sağlık problemini önlemek için sürekli kadrolu kreş doktoru ve hemşirelerden oluşan bir sağlık ekibi bulunuyordu. Kreş çocuklarına olanaklar ölçüsünde her türlü ilaç ve tedavi ücretsiz sağlanıyor. Gerekli durumlarda fabrika hastanesine sevk ediliyordu. Koruyucu aşılama yine Sümerbank tarafından kreşte ve lojmanlarda kalan tüm çocuklara ücretsiz uygulanıyordu.

Küçük çocukların altlarına bağlanan bezler,giydikleri pijamalar bile Sümerbank tarafından ücretsiz veriliyor, gerekli temizlik işleri kadrolu çocuk bakıcıları tarafından yapılıyor. Çocukların düzenli uyumaları yine bakıcılar tarafından sağlanıyordu.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
YUVA ÇOCUKLARINDAN OLUŞTURULMUŞ KORO

Çocuklar yuva öğretmenleri gözetiminde oyun saatlerinde içeride veya bahçede düzenli oyun oynayabiliyor yine öğretmenler tarafından okul öncesi eğitim veriliyordu. 23 Nisan gibi resmi bayramlara Sümerbank çocuk yuvası olarak iştirak ediliyor. Öğretmenler nezaretinde çocuklar tarafından bu özel günlere yönelik şiir ve küçük piyesler gibi etkinlikler düzenleniyordu.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
ÇOCUK YUVASININ HAZIRLADIĞI BİR TEMSİL

NAZİLLİ SÜMERBANK ÇOCUK YUVASI 23 NİSAN BAYRAMINDA

Bu hizmetler için çalışanlardan hiçbir ücret talep edilmiyor. Tüm giderler Sümerbank tarafından karşılanıp üretim maliyetine yansıtılıyordu.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
Günümüzde çalışan annelere ücretle bile olsa böyle hizmet veren özel çocuk yuvaları var mı? Bildiğim kadarıyla belli bir yaş sonrası çocuk kabul eden bünyesinde sağlık personeli, doktor bulundurmayan kreşler var.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
VİLDAN HEMŞİRE- DOKTOR FUAT KÖSEOĞLU VE EŞİ-ZEHRA HEMŞİRE

Verdikleri hizmet karşılığında annelerin neredeyse kazançlarının yarısından fazlasını bu kurumlar ya da özel bakıcılar alıyorlar. Üstelik annenin çocuğunu istediği zaman görebilme şansı da yok.

FOTOĞRAFLARI BÜYÜK GÖRMEK İÇİN ÜZERİNE TIKLAYIN
NAZİLLİ SÜMERBANK MÜDÜRÜ REMZİ YÜCEBAŞ ÇOCUK YUVASINDA.

Sümerbank'ı çağdışı olmakla suçlayanlara soruyorum. Bundan 50 yıl önce anneler ve çocukları ayırmadan istedikleri zaman birbirlerini görebilecek şekilde hizmet veren böyle sosyal fabrikalar mı çağdışı?

Yoksa bunu idrak edemeyen ve her şeyi para olarak gören, çalışanları,köle veya makine gibi kullanan liboşlar mı çağdışı?

Sümerbank onların zihniyeti gibi "her şeyi paraya dönüştüren" bir kurum olsaydı şimdi Türkiye’nin en, dünyanın sayılı zengin şirketlerinden biri olurdu.

Ama herhalde kapandıktan 10 yıl sonra bile hakkında böyle güzel şeyler yazılan, kurucularına hayır duaları yapılan bir kurum olamazdı.

Sümerbankların bu yönlerini bilmeyip,Nazilli basma fabrikasını sadece "bez" dokuyan sıradan bir fabrika zanneden ve her şeyi babalar gibi satmayı meziyet belleyenler..

İzlemeye ve şaşırmaya devam edin.

İlhan ÖDEN