9 Nisan 2009 Perşembe

SÜMERBANK VAZİFE EVLERİ (memur-işçi Lojmanları)


Daha büyük boyutta görmek için şema üzerine tıklayınız.
Nazilli Sümerbank fabrika ve lojmanlar yerleşke planı
Çizime ilave ve düzeltmeler İlhan ÖDEN


Nazilli de Sümerbank Basma fabrikasında çalışan işçilerinin oturdukları lojmanlara "Vazife Evleri" denirdi.Bu ismi kim taktı bilmem ama resmi yazışmalarda ve mektup adreslerinde lojman yerine özellikle böyle yazılırdı.Lojmanlar, fabrika alanının tam karşısında inşa edilmişlerdi. Fabrika ile lojmanları birbirinden iki tarafı ağaçlı bir cadde olan Hürriyet caddesi ayırıyordu.

Lojmanlar çeşitli genişlikte,genel olarak içinde oturanın fabrikadaki hiyerarşik mevkiine göre farklı kategorilerde puanlama ile dağıtılıyordu.O zamanlar fabrikada 3000 den fazla personel çalıştığından herkese yetecek sayıda lojman olmadığı için böyle bir sistem geliştirilmişti.

Öncelik Acil durumda fabrikaya çağrılması muhtemel personeldeydi,sonra ailedeki çalışan sayısı ve kıdem gibi seçenekler değerlendirilirdi.


Arka sıra 9. Apartman.

Fabrikaya en yakın yapılar iki kat ve zeminden oluşan bizim o zaman "Apartman" dediğimiz sonradan olmadığını anladığımız 2 oda ve salon olarak simetrik inşa edilmiş karşılıklı 6 ailenin oturduğu binalardı üst iki katta memurlar bodrumlarda ise fabrikada sıradan işlerde çalışan vasıfsız işçiler otururdu.Bu yapılar " bekar pavyonu" olarak ileride bahsedeceğim sosyal tesise kadar 5 adet ön sırada, 9 blok arka sırada inşa edilmiş çam ve meyve ağaçlarıyla çevrili diğerlerine göre en yüksek binalardı.

U harfine benzer şekilde yapıldığı için “U apartmanlar” olarak adlandırılan zemin katsız diğerlerine göre biraz daha alçak yapıdaki apartmanlarda çoğunlukla yine memurlar birkaç tanesinde ise işçiler otururdu. Bu iki apartman bloğu arasında fabrika misafirhanesi,fırını ve yardım sandığı (ekonoma) yer alır ayrıca birbirine bitişik olarak inşa edilmiş,sanırım fabrika inşaatı sırasında üst düzey kişilerin kaldığı sonradan lojman haline getirilmiş lojman alanında başka benzerleri olmayan değişik planla inşa edilmiş yapılar vardı bu binaların betonarme olanlarında yine memurlar yakınındaki küçük bloklarda ve ahşap olanlarda işçi aileleri kalırdı.

1940 yıllarında İstanköy adasından kaçarak gelen mülteci soydaşlarımız
 için yapılan  bizim “barakalar”tabiriyle andığımız ahşap ve tek odalı tren vagonu gibi bitişik nizam sıralanmış, o evlerde 3-4 sayıda çocuklarıyla nasıl kaldıklarını tam çözemediğim,vasıfsız işçi aileleri kalırdı.Yapıldığı yıllarda banyosu olmayan U apartmanlar ve bu evlerde sağlıklı banyo yapma imkanı olmadığı için barakalar yıkıldıktan sonra tadilatla Sümer çocuk kütüphanesi haline dönüştürülen büyükçe bir banyo binası,toplu olarak kullanılırdı. Bina ile Sümer ilkokulu arasında içinde bu binaya sıcak su veren tekerleksiz lokomotife benzer buhar kazanı bulunan küçük bir bina daha vardı.Barakalar U apartmanların üç tarafına sıralı vaziyette uzun yıllar kullanıldı.Sonradan fabrikada personel sayısı azalınca ve binalarda çok yıprandığı için hepsi birden yıktırıldı.

Bekar pavyonundan daha aşağıda ve fabrikanın sonunda tavla binalarının yakınında yine böyle değişik yapıda inşa edilmiş işçilerin oturduğu fakat barakalara göre çok daha kullanışlı betonarme bitişik bahçeli küçük evler vardı.

Bu saydığım binalar ve Sümer ilkokulu arkasından suyu az bazen hiç akmayan bir kanal geçer kanalın öbür yakasında ise bizlerin oturduğu bu binalardan sonra inşa edilmiş sokak ve caddeleri geometrik şekilde üç değişik ebatta yine hiyerarşiye göre işçilere verilen tek tek bahçeli evler vardı.Kaç yılında yapıldı tam olarak bilmiyorum ama benden birkaç yaş büyük arkadaşlarım tek evlerin 1950-55 yıllarında inşa edildiğini hatta yolarının inşaatını hatırladıklarını söylemişlerdi.

Babamdan duyduğuma göre önce bu evler işçilerin oluşturduğu bir kooperatif şeklinde yapılmaya başlanmış, ya işçiler kooperatifi gerçekleştiremediği için ya da Sümerbank böyle istediği için sonradan fabrika mülkiyetine geçmiş sağlam şirin binalardı.

Bu binalar diğer binalara göre daha çok beğenildiği ve daha kullanışlı olduğu için plan ve proje olarak hemen hemen aynı binaları Nazilli de "Şirin evler",Kuşadası'nda ise meşhur "Nazilli Sitesi" evleri olarak kopyalanmış olarak görmekteyiz.

40. yıl nutkunda lojman sayısı 438 olarak belirtilse de ,kapatılan bekar pavyonu,fırın,hastane ve aradaki küçük binaların lojmana çevrilmesiyle sayı aklımda kaldığı kadarıyla 480 kadar olmuştu.

Saydığım tüm binalar ağaçlarla çevrilmiş güzel bahçeler içinde küçük ama sağlam ve şirin evlerdi. Hepsinde elektrik,su ve bina içi tuvalet sistemi vardı,barakalar hariç her evde termosifonlu banyo mevcuttu. 1970 yıllarına kadar lojmanların badana ,boya,elektrik su tesisatı ve diğer bakımları fabrika personeli tarafından yapılırdı.Evlerde kurban bayramı yakını haricinde hayvan beslemeye izin verilmez şikayethalinde hayvanları olanlar lojmandan çıkarılırdı.Bahçe,bahçe duvarı şekilleri bile takip edilir bakımsız olanlara gerekirse müdahale edilirdi.

Abartısız Nazillinin en güzel,en düzgün yolları lojmanlar arasındaydı Nazillililer bisiklete binmek için lojmanlar arasındaki yollara gelirdi.Pazar günleri lojmanlar arası sanki bayramyeri gibiydi. Hani bazı kitaplarda eski İstanbul anlatılırken “Beyoğlu’nda kravatsız gezilmezdi” gibi sözler söylenir ya.Aynısı Nazilli içinde geçerliydi .Özellikle pazar günleri annelerimiz,babalarımız daha modern daha güzel giyinir.Aynı şekilde şehirden gelen akraba ve dostlarımızda ziyarete gelirken giyimlerine özen gösterirlerdi.

Fabrika lojmanlarında Avrupa modası 5-6 ay gecikmeli olarak aynen takip edilirdi.Bunun nasıl olduğunu hemen anlatayım. O yıllarda Almanya'da işçi olarak çalışmaya giden akrabalarımızdan büyük satış mağazaların kataloglarını yada “Burda” gibi moda dergilerini getirtir kataloglardan beğenilen elbise modellerinin Nazilli Basması kopyaları hemen dikilirdi.Kataloglar elden ele dolaşır hatta para ile bile satılırdı.

Güvenlik sorunu olmadığı için aileler rahatlıkla çocuklarına izin verir, aileler arasında akrabalardan daha sıkı dostluklar kurulurdu.Gece sokaklarda elektrikli aydınlatma yapıldığından geç vakitlere kadar sokaklar cıvıl cıvıl olurdu. Özellikle yaz geceleri sokaklar arasında gruplar halinde dolaş mak ,fabrika bahçesinde oturmak,yazlık sinemaya gitmek,yine fabrika bahçesinde güzellik yarışması veya halkevi müzik gruplarının periyodik konserlerini izlemek en sevilen eğlencelerdi.

Lojmanlardan dışarı çıktığımızda kendimizi sudan çıkmış balık gibi hissederdik.Şehrin ortasından geçen hürriyet caddesi "paket taşı" dediğimiz yontularak şekil verilmiş doğal taşlarla döşenmiş arabaların üzerinde zıplayarak yol aldığı genişçe bir sokaktı,belediye çevresi ve çarşı dışında Nazilli de çamursuz yürünecek yol yoktu.Yine buralar dışında evlerde elektrik ve su yoktu.Halk kullanma suyunu sokak çeşmelerinden kovalarla doldurarak ihtiyacını karşılardı.Bu evleri görün ce lojmanlar gözümüzde daha da yücelirdi.


Lojmanlarda oturan ailelerin çoğu başka yerlerden Nazilli'ye gelmiş burada evlenip çoluk çocuğa karışmış işçiler olduğundan haliyle çocuklarıda aşağı yukarı aynı yaş gruplarındaydı bu yüzden hiç arkadaş sıkıntısı çekmedik,her sokakta onlarca çocuk bir o yana bir bu yana koşar binbir çeşit oyunlar oynardık. Bizi kısıtlayan tek şey gece vardiyasında çalışıp gündüz uyuyan babalarımızı uyandırma korkusuydu.

Evlerimizde kışın yakacak olduğumuz odun ve talaş bile Sümerbank ağaç atölyelerinden gelirdi. Düşünün 450 tane lojmana bir kış boyunca yetecek kadar talaş ve çıkıntı tahta verecek kadar ta -laş çıkaran bir üretim.Türkiye’deki diğer Sümerbank ve özel tekstil fabrikalarının mekik,masura ve vurucu kol imalatı Nazillide yapılıyordu.

Herkesin evinde olmasa da bazılarımızda fabrikanın verdiği demirbaşa kayıtlı içi galvanizli elektrik siz buz konularak soğutan buzdolapları vardı. Yazın çok sıcak olan Nazillide yemekleri korumak için fabrika her eve yarım kalıp (yaklaşık 0.5 metreküp) buz verirdi.Evlerimizde yine demirbaşa kayıtlı metal somya ve yün battaniyeler vardı.Emekli olan eşyaları başkasına devrederdi.Yine lojman devir teslimlerinde evde hasar olup olmadığı sosyal hizmetler tarafından tespit edilirdi.Kısaca Sümerbank için personeli çok değerliydi,elindeki tüm imkanlarını personeli için kulla
nırdı.

Hatta fabrika itfaiye araçları yolların tozunu önlemek için yaz günleri beton yollarda sulama,ağaç larda çeşitli hastalıklara yönelik ilaçlama yapardı.Yine fabrika personeli,evlerde ve kanalizasyon larda zararlı böceklere karşı İlaçlama yapardı. Her yıl fabrika itfaiye grubu tüm lojmanların baca temizlik işlemlerini mutlaka yapardı.

1964-65 yıllarında Kıbrıs ta olaylar ortaya çıktığında olası bir Yunan hava saldırısına karşı evleri mizde karartma, sirenler çalarak uyarıldığında nasıl fabrika yeraltı sığınaklarına gideceğimiz,neler yapacağımız hakkında ailelerinize uygulamalı eğitim verilmişti. Fabrikanın Türkiye için ne kadar değerli olduğunu o zaman daha iyi idrak etmiştim.





Yardım Sandığı (EKONOMA)


Daha sonra detaylı anlatacağım,fabrika fırını,berberi,kasabı,manavı,büfe ve süpermarketi (Yar dım sandığı) ilkokuluyla her yönüyle mükemmel bir şekilde planlanmış bir organizasyon halindeydi hatta ortaokul ve lise için şehre giden öğrenciler bile fabrikanın gıdıgıdı trenini kullanıyorlardı.

Biz bunları 1950-1960 yıllarında yaşadık.2010 yılına girerken Türkiyede ve dünyeda binlerce çalışanına böyle imkanlar sunan başka kaç tane işletme vardır? Ya da varmıdır?

Arada bir çıkan lojmanların içinde oturanlara satılacağı söylentileri bizleri ve ailelerimizi hep heye canlandırmıştı.Bu söylentiler zaman zaman tekrarlayarak yıllarca sürdü,kim bilir kaç nesil bir gün bu evlere sahip olma hayaliyle yaşadı....

Fabrika kapatılınca lojmanlar sus payı olarak Nazilli belediyesine verildi.Nazilli belediyesi Sümer bank’ın kapatılmaması yönünde kayda değer hiçbir girişimde bulunmadı. (Başkan Esat ERGÜLER dönemi)

Belki de kapanan fabrikaların içinde halkı tarafından en az desteklenen yer Nazilli'ydi.Bunda en önemli faktör fabrika çalışanlarının fazla ücret aldığı,yeterince çalışmadığı yönünde Nazilli halkına yapılan aleyhte propaganda kampanyalarıydı.

Fabrika işçisi çok para alıyordu bu doğru ama neye göre çok para alıyordu.Hükümetin popülist toplu sözleşme yaklaşımıyla İstanbul da çalışan işçiyle,Nazillide çalışan işçiye,yeraltında çalışan maden İşçisiyle şeker fabrikasındaki garsona aynı parayı vermesinden kaynaklanan bir yanlışlıktı. İstanbul şartlarında işçiye yetmeyen para,Nazilli şartlarında büyük paraydı.Hükümet parayı vermişken işçi almayayım mı diyecekti.

Belki de bu dedikodular,düşmanca abartılar fabrika kapatılınca halkın Tepki vermemesi için özellikle yayılıyordu.Sonuçta fabrika kapandı,işçiler ağlayarak Bursa ya Bergama ya gitti.Fabrika da Adnan Menderes Üniversitesinin oldu.

Çocukluk anılarımızla dolu Sümerbank vazife evleri arazisi ise Nazilli Belediyesinin.Arazi şimdi çok güzel bir park haline getirilip halkın hizmetine sunuldu.

Nazilli arazi bakımından çok şanslı bir yer böyle bir park yapmak için onlarca alternatif arazi bulunurdu.

Burada bulunan 500 tane konut kaba inşaat gibi düşünülüp altyapı ve tesisatlar 10-15 milyarlık yatırımlarla yenilense,ihtiyaç sahibi olan fakir vatandaşlara bedeli taksitlerle ödenecek şekilde verilse ne olurdu? Bence çok daha iyi olurdu.Böylece 500 aile başını sokacak güzel,sağlam ve yeşillikler içinde mustakil bahçeli evlerde oturur vesile olanlara da ömür boyu dua ederdi. Üstelik Nazilli'de böyle bir projeye çok ihtiyaç olmasına rağmen yapılmadı.

Belki de yapılmamasın altında bizim bilmediğimiz başka etkenler yada geçmişin gizli kalmış kompleksleri yatıyordu.

Sümerbank 70 yıl önce 500 konutu,yollarıyla,kanalizasyon,su elektrik, fırın ,kütüphane, okul ve cami'siyle yapıp çalışanlarına sunmuş.
50 yıl boyunca bu binaların her türlü bakımını gerçekleştirmiş. Acaba 110 bin nüfuslu Nazilli'nin belediyesi şimdiki geniş imkanlarıyla bu hizmeti yapabilirmi ? Zannetmiyorum. .

70 yıl önce oluşturulan Avrupai yaşam standartlarına yakın ortamlar model alınıp geliştirilip başka yerlerde uygulanacağına, zaman içinde yok ediliyor. Halkımız sosyal hayattan yoksun depreme dayanıksız, sağlıksız,düzensiz,trafik ve asayiş bakımından güvensiz beton yığını şehirlerde yaşamaya çalışıyor.

Muhabbetle...

İlhan ÖDEN

6 Nisan 2009 Pazartesi

TÜRKÜ ve ŞİİR'lerde NAZİLLİ BASMASI

NAZİLLİ BASMALARI NAZİLLİ'DE DOKUNUR

Bazı yazılı kaynaklarda böyle bir türkünün varlığından bahsediliyor.Nazilli'de söylenen,halk tarafından yakılmış böyle bir türkü yoktur.Söylenen ezgiyi Nazilli Öğretmen Okulu'nun çok değerli müzik öğretmeni Ahmet KAYA "mendilimin ucuna sakız bağladım sakız" isimli İzmir (Urla) türküsünü değiştirip ,aranje ederek hazırlamıştır. (Kaynak kişi :İrfan TONKUL)

O sıralar Nazilli de yeteri kadar müzik öğretmeni olmadığı için Ahmet hoca Nazilli Sümer ortaokulunun müzik derslerine de giriyordu.Bu ezgiyi yıl sonu müsameresi için düzenlemiş,koro ve mandolin grubumuzla seslendirmiştik.

Ben o sırada orta okul 2. sınıf öğrencisi idim ve okulun mandolin grubunda yer alıyordum.Bu konuyu böylece açıklığa kavuşturup,Nazilli Basmalarıyla ilgili diğer şiir ve türkülerin ulaşabildiğimiz kadarını paylaşalım.



TÜRKÜ'DE NAZİLLİ BASMASI




ŞİİRLERDE NAZİLLİ BASMASI


ŞİİRLERİN ÜZERİNE TIKLAYARAK DAHA BÜYÜK GÖREBİLİRSİNİZ.

http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=50241


http://mmetelik.blogspot.com/


Zekeriya IŞIKLI


Ulaşabildiklerimden izinlerini alarak,ulaşamadıklarımdan özür diliyerek şiir'lerini paylaştığım, tüm değerli şair dostlarımıza sonsuz teşekkürler.

İlhan ÖDEN

1 Nisan 2009 Çarşamba

SİZE BİR MASAL ANLATAYIM.


Bundan çok uzun seneler önce çalışkan bir adam babasından kalan 4 İnek ile hayvancılık yapmaya karar vermiş.Bahçesindeki portakallar olgunlaştığında satıp ödemek üzere borçlanarak iki inek daha satın almış.

Hayvanlarının bütün ihtiyaçlarını kendisi karşılayacak şekilde ağılını düzenini kurmuş.Çalışkan adam zaman içinde emeklerinin karşılığını fazlasıyla almış.İneklerinin sayısı 41,koyunlarının sayısı 43,tavuklar ise 468 tane kadar olmuş.

Çalışkan adam köyünde ineklerinin sütünü,koyunlarının etini,tavuklarının yumurtalarını satar mutlu,huzurlu ve bol kazançlı bir yaşam sürermiş.Fakat bu uzak diyarlarda yaşayan ve dünyadaki bütün ineklere,
koyunlara, tavuklara sahip olup herkesten daha zengin ve güçlü olmak isteyen kötü niyetli adamları rahatsız etmiş.

Ne yapıp edip bu çalışkan adamın düzenini bozmak için çareler aramaya başlamışlar.Bu iş için çalışkan adamın köylülerini kullanmaya karar vermişler.

Hemen muhtarı çağırıp “Bu adamın etini,sütünü,yumurtasını almayın biz size çok daha ucuza veririz” demişler.Muhtarı güzelce ağırlayıp izzeti ikramda bulunmuş,eğer kendileriyle işbirliği yaparlarsa yardımların arkasının geleceğini söylemişler.

Bu teklif kendini ve yaşadığı günü düşünen, ileriyi görmekten aciz, muhtarın ağzının suyunu akıtmış.

İlk iş olarak ihtiyar heyetini toplamış,uzak diyarlarda yaşayan zengin ve hırslı adamın teklifini kabul ederlerse nasıl zengin olacaklarını anlatmış,İhtiyar heyetinden itiraz edenler olsa da maalesef muhtara inanan cahil üyeler çoğunluğu sağlamış.

İlk iş olarak çalışkan adama bundan sonra köyde et,süt ve yumurta
satmayı yasaklamış lar.Çalışkan adam çaresizlik içinde bir müddet öncekazandığı paralarla kimseye muhtaç olmadan yaşamaya çalışmış.Pek para kazanamasada başka pazarlarda et,süt ve yumurta satmaya , varlığını korumaya çalışmış.

Uzak diyarlarda yaşayan ve bütün inek,koyun ve tavuklara sahip olmak isteyen kötü adamlar pazarlardaki görevlileride kandırmışlar.Onlarda çalışkan adama bir daha pazarda satış yapmayı yasaklamışlar.

Çalışkan adam eli kolu bağlı çaresiz kalmış.elindeki imkanlarla ayakta kalmak için her yolu dene miş.Uzun süre kimseye boyun eğmeden yaşamayı da başarmış.Ama sonunda dayanamayıp hayvanlarını besleyecek yem almak için tavuklarını satmaya karar vermiş.

Bütün ineklere,koyunlara ve tavuklara sahip olmak isteyen zengin kötü adam,muhtara haber göndermiş.Muhtar tavukları başkalarının almasına engel olup ,çaresiz kalan adamın eline üç beş kuruş sıkıştırıp bütün tavuklara el koyup, yandaşlarına paylaştırmış.


Çalışkan adamın aldığı üç beş kuruş kısa zamanda tükenmiş,hayvanlar yine acıkmış.bir yerlerden yem bulmak için uğraşırken bütün ineklere,koyunlara,tavuklara sahip olmak isteyen adam koyunları karşılığında yem vermek üzere muhtara talimat vermiş.
Çalışkan adam çok düşünmüş taşınmış belki koyunları gözden çıkarırsam ineklerimi kurtarırım. Eğer işlerim düzelirse ilerde yine koyun alır üretirim demiş.

Çalışkan adam koyunları vermiş yemleri almış.Aldığı yemlerle bir kaç ay idare etmiş.Çalışkan adam ineklerinin doğuracağını,yavruları satıp işini düzelteceği hesaplarını yapıyormuş ama aradan geçen zamanda elindeki inekler yaşlanmış,artık doğuramaz olmuşlar.Borçlar,harçlar içinden çıkılmaz hale gelince muhtar ve adamları, çalışkan adamın elinden kalan ineklerini de almışlar.


İçlerinde en yaşlı,zayıf ve bakımsız olanını bir okula bağışlamışlar. Semiz,genç ve güzel olanları , muhtar ve ihtiyar heyetindekiler paylaşmış.

Dünyadaki bütün ineklere,koyunlara,tavuklara sahip olmak isteyen kötü adamların istediği olmuş.
Ellerindeki hormonlu,etleri,sütleri,yumurtaları köylülere ucuz fiyattan satmaya başlamışlar.

Köylüler ucuz et,süt ve yumurta almanın sevinciyle,çalışkan adamın hayvanlarının elinden alınma sına göz yummuşlar....


Onlar ermiş muratlarına,biz çekelim ceremesini.

Masalım maalesef bu kadar,sonu ne olmuş diye sormayın,masalı ben yazdım ama sonucunun nasıl olacağını henüz tam olarak bilmiyorum.

Muhabbetle....

İlhan ÖDEN

NOT :Rivayete göre okul, bağışlanan ihtiyar ineğe bakamamış sütü paylaşmak üzere anlaşıp, bakıcı bir ortak bulmuş.Bakıcı meğer kaçak kesim yapan bir kasapmış,ineği kesip etini,derisini alıp kaçmış olay kadıya intikal etmiş.Küylüler ise artık taze,hormonsuz et,süt,yumurta bulamadıkları için çok pişmanlarmış. Üstelik bütün ineklere,koyunlara tavuklara sahip olan adam artık eskisi gibi ucuza vermiyormuş.

Bir Not daha:
Ben bu masaldan hiç birşey şey anlamadım diyenler varsa,boş verin anlamasanızda olur.Dünya döndükçe nasıl olsa bir gün sizde masal kahramanı olur,hatta böyle bir masal bile yazabilirsiniz.

BENİMLE GÜREŞMEK İSTEYEN VARMI ?


Sümerbank Basma Kombinasının yapılacağı arazinin etüd çalışmaları için Nazilli'ye gelen heyet çevrede incelemelerde bulunurken,arazinin bataklık ve sivrisinek yuvası olması heyettekileri endişelendirir,zaten fabrikanın buraya yapılmasına karşı içlerinde sakladıkları muhalefet fikrini ,o sırada Nazilli'de sıtma hastalığının yaygın görülmesine bağlayıp,Atatürk'ü fabrikanın Nazilli'ye yapılması düşüncesinden caydırma konusunu aralarında konuşurken. Heyetin ziyareti esnasında arazide hayvanlarını otlatan ve olayı baştan beri takip eden, Aşağı Nazilli'den bir çingene delikanlısı heyettekilere seslenir.

- Beyler !
-Ben burada doğdum,burada büyüdüm .
-Madem burası hastalık yuvası, yaşamak için uygun bir yer değil.
-İçinizde benimle güreşecek kendine güvenen biri varmı?

Heyetteki takım elbiseli uzmanlar,beklemedikleri çıkış karşısında,üstü başı yırtık zayıf çingene delikanlısına cevap veremeden birbirlerine bakıp kalırlar.

Komisyondakiler Nazilli'ye güreşmek için gelmemişti işi gücü bırakıp baldırı çıplak çingene delikanlısıyla güreşmeleri beklenmezdi ama delikanlının cesur çıkışı herkesi etkilemişti..

Ve f
abrika bu bataklık araziye yapılır.



Nazilli Basma Kombinası,mensucat işletme ünitesinin çatı inşaatı.


Minik hikaye böyle..

Bu hikayeyi rahmetli dedem ve babamdan birkaç defa dinledim.
Nazilli Basma Kombinası açıldık tan 66 yıl sonra kapatıldı ama.....

Fabrikanın şimdiki bulunduğu alana yapılmasına küçük de olsa katkısı olan çingeneler,fabrika alanına yakın kendilerine özel mahallede geçmişe göre daha az sayıda da olsa hala varlıklarını
sürdürüyorlar ve hala eski fabrika alanı etrafında hayvanlarını otlatmaya devam ediyorlar. İşin tuhaf tarafı Nazilli ve çevresinde oturan,hatta yurtdışından gelip çalışan yabancı işçilere bile ekmek kapısı olan Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası'nın dolaylı yoldan getirdiklerini saymazsak,bir tek bu esmer vatandaşlarımıza ekmek vermemiş olması.

Benim yaşamımın tamamı fabrika yada çevresinde geçti bu vatandaşlarımızdan hiç birinin fabrika işletmelerinde veya yardımcı kuruluş işletmelerinde işe alındıklarını duymadım, görmedim.

Fabrika hurdalıklarına atılan,birkaç demir parçası,1-2 metre bakır kablo veya para edecek öteberi, dolaylı yol olarak belirttiğim,katkı işte bu.Katkıdan sayılırsa...

Muhabbetle.....

İlhan ÖDEN